Batı’nın İflas Eden Değerleri
Batılılar son 50 yıldır, “İnsanî Değerler” diye tanımladıkları “Batılı Değerleri” sahip oldukları medya sayesinde, bütün dünyada tanıtmayı başardılar. Kişisel, sosyal, toplumsal ve insanî değerler olarak kısımlara ayırdıkları bu değerler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Agik, Paris şartı ve Kopenhag kriterleri gibi uluslararası sözleşmelerde ifadesini bulmaktadır. O kadar allayıp pulladılar ki, İslam ülkelerinde hükümetler ve devlet başkanları, hatta dindar insanlar bile bu değerlere sahip çıktılar.
Bir kedi veya herhangi bir hayvan bir yere sıkışıp da eziyete maruz kaldığında bütün batı medyası onu haber yapar, bu haber günlerce ekranlarda kalır, hatta birçok hayvansever bu haberi izlerken gözyaşı dökerler. Batıda bir Hristiyan, Yahudi veya ateist öldürülürse sonuna kadar onun hakkını ararlar. Bundan birkaç yıl önce Paris’te bazı Müslümanlar, İslam’a alenen hakaret eden bir dergi binasına saldırdılar ve beş-on kişiyi öldürdüler. Doğudan batıya bütün dünya liderleri Paris’e gidip protesto yürüyüşüne katıldılar. Fakat bir Müslümanın kanı Batılıların nazarında bir kedinin kanından bile çok daha değersizdir. Onun için Afganistan, Irak ve Suriye’de iki milyondan fazla Müslüman kanı dökmekten çekinmediler.
Yaklaşık 40-50 gündür İsrail ordusu Gazze’ye girmiş, bütün dünyanın gözü önünde masum insanların evlerini başlarına yıkıyor. 50 bin ev tamamen yerle bir edildiği gibi çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere can kaybı da 15 bine yaklaşmıştır. Bu süre zarfında bütün batılı liderler, sözde özgür medya mensupları, insan hakları savunucuları ve hümanistler söz birliği etmişçesine, “İsrail’in kendisini savunma hakkı vardır” diyerek ateşkes lafını bile ağızlarına almıyorlar. Bununla kalmayarak İsrail’e silah ve para desteğini sürdürüyorlar.
Peki, insan hakları savunucusu Batı neden böyle bir duruma düştü? Hristiyanlar, Yahudilerin Roma devletiyle işbirliği yaparak Hz. İsa’yı çarmıha gerdiklerine inandıkları halde, yani Hristiyanlar Yahudilerin yaman hasımları oldukları halde bugün Hristiyan dünyası neden Siyonist Yahudi devletine yardım ediyor?
Bu sorunun cevabı Hristiyan Batı dünyasının Müslümanların geleceği üzerine kurdukları hesaplarla ilgilidir. Bilindiği gibi komünist bloğun 1990 yılında yıkılmasıyla Batı bir anda düşmansız kalmıştı. Bu düşmansız kalma durumu Batı'nın başına dert açabilirdi. Çünkü düşmansızlık yüzünden, Batının asla istemediği bir şey gerçekleşebilir ve Müslümanlarla yüzleşebilirdi. Başka bir ifadeyle, bugüne kadar hep tehdit ve baskı altında tutulan, kaynakları talan edilen ve gelişmişlikleri hep engellenen İslam dünyası, Rusya ve Çin’in desteğini de arkasına alarak bir anda Batı'dan hesap soracak bir konuma gelebilirdi. Oysa 200 yıldan fazladır Müslümanları hırpalayan Batılılar Müslümanlarla asla yüzleşmek istemiyorlardı. Peki, Batılılar bunun için ne yapmalıydılar?
İslam'ın modern dünyada ilgi görmesi ve her gün daha da yükselen bir değer haline gelmesi düşmansız kalan Batı için son derce ürkütücü ve tehlikeli bir durumdu. Batı İslam'ın yükselişini engellemek için önce dünyadaki "Müslüman imajı" kötülenmeliydi. Bunu da medya vasıtasıyla yapacaktı. Çünkü medya bu konuda bir numaralı araçtı. İslamî değerlerin daha da yükselerek bütün dünya kamuoyu tarafından bilinmemesi için medyaya büyük görevler düşüyordu. Medya iki şey yaparak bu görevini yerine getirmiştir.
İlk olarak Müslüman'ın imajını kötülemek suretiyle İslam'ı ve Müslümanları gözden düşürmeye çalıştı. Başka bir deyimle Müslüman bütün dünyada yoğun bir şekilde kaba, sert, insafsız, eli silahlı, yobaz, vicdansız, kılıçla kafa kesen ve bağnaz bir kişilik olarak tanıtıldı. İkinci olarak insanlık için bu kadar muzır olan İslam ve Müslümanların baskı altına alınmaları sağlandı. Batılılar, İslam-fobiyi Ruslara ve Çin’e de kabul ettirdiler.
Düşmansız kalan Batılılar Müslümanların durumunu yeniden gözden geçirerek "İslam'ın" ciddi bir tehdit olarak algılanabilmesi için İşid, Talibân ve el-Kaide gibi örgütleri kurup el altından beslediler. Bir taraftan da bazı Müslüman ülkeleri dost kabul edip bazılarını da işgal etmeyi planladılar. Hiç şüphesiz bu hikâye eskiydi, fakat taktik yeni sayılırdı. Çünkü 21. Yüzyılın medeniyetler çatışması yüz yılı olacağını ilan eden ve Batılıları bir şeyler yapmaya çağıran Amerikalı Hangtinton'dan önce Lord Gürzon ve Bernard Levis de benzer şeyleri söylemişti. Risale-i Nur’da anlatıldığına göre Yahudi asıllı Lord Gorzon, birinci dünya savaşından önce İngiliz Avam kamarasında eline Kur'an'ı alıp şöyle demişti:
"Eğer biz gerçekten Müslümanlara hâkim olmak istiyorsak ya Kur'an'ı ortadan kaldırmalıyız, ya da Müslümanları Kur'an'dan soğutmalıyız." Elbette ki, Lord Gorzon Kur'an'ı ortadan kaldırmanın imkânsızlığını bilen bir Yahudi idi. Fakat ikinci şıkı gerçekleştirmek için Başta İngilizler olmak üzere Batılılar kesenin ağzını açtılar; çok pahalı yatırımlar yaptılar ve hala yapmaya devam ediyorlar. Bernard Levis de şöyle demişti:
"Temelde İslam ve Batı eskiden beri iki sıkı düşmandır. Ne yazık ki Batı hiçbir dönemde İslam dinini kendisi için tehdit olmaktan çıkaramadı. Eğer Batı gelecekte İslam'ı kendisi için bir tehdit olmaktan çıkarmak istiyorsa, Müslümanları baskı altına almalıdır. Eğer Avrupa İslam ile başa çıkamazsa bu işi faşistler ve ırkçılar yapacaktır. O halde Batı'nın öncelikle yapması gereken şey, Müslümanların büyüme hızlarını kesmesi ve asimilasyon için gerekli kuralları belirlemesidir."
Lord Gorzon, Bernard Levis ve Hangtinton biliyorlar ki, İslam Hıristiyanlıktan çok farklı bir din ve asla Batı ile bütünleşemeyecek olan bir aksiyondur. Günümüz dünyasına hâkim olan Batı kültürü bütün kültürleri yutmuştur, denilebilir. Ancak Batı, İslam'ı diğer kültürler gibi kolay yutamayacağını çok iyi bildiği için İslam'ı değiştirerek yanına almak istiyor. “Yenidünya düzeni” projesi ve “Terörizmle mücadele” konsepti, Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için hazırlanmış projelerdir.
İşte bugün çocuk katliamı yapan İsrail’e karşı Batı’nın sessizliği bundandır. Ne var ki, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Çünkü Batı’nın –sözüm ona- bütün insanî değerleri iflas etmiştir. Daha önce de söylemiştim; İnsan hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kopenhag kriterleri, Paris Şartı v.s… Bütün bunlar zulme, talana ve yağmaya giydirilmiş masumane kılıflardır. 1945’ten beri işgal altında bulunan Filistin topraklarının terkedilmesi için, BM’den onlarca karar çıkarıldı. Fakat kararların tümü BMGK’ne takıldı. Anlaşılan Batı’nın İnsan haklarıyla ilgili kuruluşları, tilkinin tavuk hakları beyannamesini ilan etmeye benzer. İsrail’in çocuk katliamı karşısında Batının gösterdiği sessizlik bu metinleri şerh etti.