BATI’NIN SUSMAYAN MEDYA SİLAHI

BATI’NIN SUSMAYAN MEDYA SİLAHI

Genel olarak Medya sözünden Basın, haberleşme ve sosyal medyayı anlamak gerekir. Kitleleri belli fikirler istikametinde eğitmek ve sürüklemek ancak basın ve haberleşme, yani medya sayesinde mümkün olmaktadır. Yaklaşık 80-90 yıldan beridir yapılan savaşlarda modern silahlar kadar medya ve haberleşmenin etkisi de inkâr edilemez bir hakikattir. Bugün küreselleşen dünyamız medya denilen bu güç sayesinde çok küçülmüş, bir küçük kasaba, hatta bir köy haline gelmiştir. Bu yüzden Global dünya=Global medya sloganı yaygın bir hal almıştır. Evet, medya büyük ve sihirli bir güçtür, susmayan etkin bir silahtır. Çünkü ancak medya imkânlarına sahip olan ülkeler ekonomik ve siyasal alanları kontrol edebiliyorlar.

ABD ve Avrupa ülkeleri, yani Batılı devletler, son seksen yıldır kontrol ettikleri medya gücü sayesinde önlerine çıkan her şeyi adeta silip süpürdüler. İstedikleri devleti fakir, istedikleri devleti zengin yapabildikleri gibi, istedikleri ülkeleri kendilerine bağlayıp istedikleri ülkede kaos çıkarabildiler. İstediklerini savaşa sokabildiler, istediklerini de barış vaatleriyle onlarca yıl oyalayabildiler. Filistin İsrail kavgası, Kıbrıs’ta Türklerle Rumlar arasındaki anlaşmazlık, Keşmir problemi, Doğu Türkistan ve Myanmar sorunu ve diğerleri. On yıllardır Batılı devletler bu sorunları çözme vaadinde bulunuyorlar; her yeni gelen Birleşmiş Milletler genel sekreteri dünyadaki sorunları çözmeye yönelik vaatlerde bulunuyor, sözler veriliyor, fakat sorunlar bir türlü çözülmüyor.

Çünkü gerçekten sorunları çözmek istemiyorlar. Bir buçuk yıldır devam eden Rusya Ukrayna savaşı kim bilir kaç yıl devam edecektir. Çünkü Batılılar savaşın devamından besleniyorlar. Bugün Batı medyasının çıkardığı kaoslar sebebiyle ekonomik sorunlarla boğuşan ve milli servetlerinin büyük bir kısmını bu uğurda heba eden en az 50 devlet sayabiliriz. Türkiye ve Ukrayna o devletlerden sadece ikisidir. Türkiye Batının desteklediği teröre, resmi rakamlara göre bugüne kadar en az 1.5 trilyon dolar harcayan bir ülkedir.

Ne yazık ki Batılı devletler medyayı bir silah gibi kullanıyorlar. Bütün kirli işleri, medya sayesinde iyi ve faydalıymış gibi gösterebiliyor. Çünkü medya gerçekleri ortaya çıkardığı gibi, hakikatleri çarpıtma, doğruyu yanlış ve yanlışı da doğru olarak gösterebilme istidadında olan çok sihirli ve etkili bir silahtır. Maalesef Batı medyası öteden beri hakikatleri çarpıtmaya çalışmaktadır. Hele İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğu zaman inanılmaz derecede bir ikiyüzlülük Batı medyasına hâkim olur. Bir düşünün; 53 ülkede asker bulunduran ABDnin Afganistanda, Irakta, Suriye’de ve Somalide ne işi vardır? Aslında bu sorunun cevabı bellidir; ABD dünya siyasetini ve ekonomisi için gerekli olan petrol yollarını kontrolü altında tutmak istiyor. Hiç kuşkusuz ABDnin dünya siyasetini ve ekonomisini kontrol altında tutması da medya sayesinde olmuştur. Hatta komünizmin ölümü de Batı medyasının zaferi olarak gösterilmişti.

 Batılılar da bu medya gücüne dayanarak “Batılı Değerler” dedikleri safsataya insanları inandırarak kendi kültürleri dışında kalan bütün kültürlerin adeta sonunu getirmek istiyorlar. Ne olduğu tam bilinmeyen ve Batılı Değerler diye insanlığa sunulan tuzaklarla dolu bu prensipler, parlamakta olan “İslam gerçeği”nin önünü almak için ortaya konulan dayatmalardır. Bu değerleri dillerine pelesenk eden zavallı Müslüman devlet liderlerinin bir kısmı da, kendi sonlarını getirecek tuzaklarla dolu ne tür değerler savunduklarının farkında bile değillerdir. Bu tuzakları fark eden Müslüman devlet liderleri de hemen diktatörlükle yaftalanmaktadır.

Diğer taraftan Batı medyası son 25 yıldır, terör ve İslamiyet arasında kurduğu bağ üzerinde ısrarla duruyor. Önce medya yoluyla Müslümanların mukaddesatlarına saldırıyorlar. Mesela İsveç ve Danimarka meydanlarının gözü önünde Kur’an-ı Kerimi yakıp İslam’a ve İslam Peygamberine hakaret ediyorlar. Ardından Müslümanlar tarafından kendilerine yapılabilecek bir saldırıyı bekliyorlar. Bu kez yine Batı tarafından kurulan DEAŞ ve benzeri örgütler, mukaddesata saldıran dergilere veya kişilere fiili bir saldırı yaptığında, “İşte İslami terör” diye bas bas bağırmaya başlıyorlar. Bu da Batı medyasının zaferi oluyor.

Peki, Batı neden İslam’ı ve Müslümanları hedef alıyor? Çünkü Batı biliyor ki, sadece İslam Dünyası Batının bu insafsız tahakkümüne karşı başkaldırma ve dayanma gücüne sahiptir. Başka bir deyimle, sadece Müslümanlarda “süper güç” olma potansiyeli vardır. Onun için, tam bağımsızlıktan yana olan ve Batının dayatmalarına boyun eğmek istemeyen İslam ülke liderlerini diktatörlük ve “teokrasiye” taraftarlıkla suçluyorlar. Batılılar Müslümanların bu potansiyelini zayıflatmak için ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlar. O da İslam topraklarında savaşı ve terörü eksik etmemek… Müslümanları birbirine düşürerek onların per güç olma hayallerini akamete uğratmak… Yıllardır hep böyle yaptılar. Iran-Irak savaşı bir hiç yüzünden tam 8 yıl sürdü. O savaş biter bitmez yaklaşık 25 yıldan beri Batılı devletler orta doğunun merkezinden hiç çıkmadılar ve milyonlarca Müslümanı katlettiler. Hala katletmeye devam ediyorlar. Türkiye tam 40 yıldır terörle uğraşıyor.

Bugün Ota doğu ve Türkiye üzerinde oynanan oyunun temel oyuncuları medyayı ahlaksızca kullanan batılılardır. Yıllardır,  terörle uğraşması yetmiyormuş gibi ne yapıp edip Türkiyeyi bir savaşın içine sürüklemek istiyorlar. Amaç Türkiyenin ekonomik birikimlerini tamamen yok etmek ve ülkeyi fakirleştirmektir. Bunu beceremedikleri için, Türkiye’nin düşmanı olan terör örgütlerine artık açıktan tırlarla silah yardımı yapıyorlar.

Kuşkusuz oyun içinde oyunlar vardır. DEAŞ’ı, PKKyı ve el-Kaideyi kuran, onlara fırsat veren, onlara silah veren, sonra onların bazılarıyla dost, bazılarıyla düşman olan Batılı devletlerdir. Ve maalesef bu ikiyüzlülüklerini medya sayesinde gizleyebiliyorlar. Yani İslam topraklarında sürekli terör estiren örgütlere destek vermek Batı’nın en temel gayelerinden birisidir. Faraza o terör örgütlerinden birisi dönüp Batıyı vurmaya kalkarsa işte o zaman o örgüt medya sayesinde dünyanın en vahşi örgütü kabul edilir. Kafa kesen, insan yiyen, doğaya zarar veren örgütler olarak lanse edilirler.

Eğer terör örgütleri Batının menfaatlerine zarar vermezlerse, Batı medyası onlardan asla söz etmez. Hatta zaman zaman onların ne kadar masumane ve insancıl davrandıklarını da yazar, onlara kahramanlık nişanlarını takdim eder ve onlara methiyeler dizerler. PKKyı güya bir terör örgütü kabul eden ABD ve diğer batılı ülkeler, Türkiye’yi kuşatma planının bir parçası olarak, üç yıl içinde örgüte binlerce TIR silah yardımı yaptılar. Güya PKK’lı dostlarını Suriye’de olası [ve hayalî] bir DEAŞ terörüne karşı destekliyorlar. Oysa Batılı bir gazetecinin kafasını kesmeyene kadar hiç kimse DEAŞ’ınin bir terör örgütü olduğunu da bilmiyordu. Ama Batılı medyanın kafa kesmeyi haber yapmakla DEAŞ, yerde ve gökte bir terör örgütü olarak ABD ve müttefikleri tarafından aranmaya başladı. Şu anda hayalî DEAŞ terörüne karşı Suriye’de ve Irak’ta PKK’yı silahlandırıyorlar.

15 Temmuz darbe girişiminden umduğunu bulamayan Batı medyası birkaç yıldır, Türkiyenin şeriat devletine kaymakta olduğunu, DEAŞ’I desteklediğini ve ihvancı olduğunu yazıyor. Ancak Batı’nın hesap edemediği bir şey vardır: Batı zannediyor ki, Türkiye hala eski Türkiyedir. Eski Türkiyede hükümetin ihvancı olduğu Batılı medya tarafından lanse edilseydi derhal ülkede askeri darbe provaları yapılırdı. Ama şimdi halk, bütün aşırı fikirlere karşı bile hoşgörü sahibidir. Hatırlayalım; Batılıların da taraf olduğu bunca gerginliğe, kamplaştırmaya rağmen halkımızın, olaysız geçen yüksek katılımlı 2023 seçimlerindeki uygar tavrı Batılıları şoke etmişti. Demek Türkiye o eski Türkiye değildir.

Batı, İslam’ın dünyada yükselen bir değer olduğunu ve batılı değerlerin silik ve sahte değerler olduğunu çok iyi biliyor. Müslümanların ışık kaynağı Kuran’ın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu da er-geç öğrenecektir.