BATI'NIN İSLAMI DÜŞMAN OLARAK SEÇMESİ
Komünist bloğun 1990 yılında yıkılmasıyla Batı bir anda düşmansız kalmıştı. Yapılan sosyolojik tespitlere göre bu düşmansızlık Batı'nın başına dert açabilirdi.
Çünkü düşmansızlık yüzünden, asla istemediği bir şey gerçekleşebilir ve Müslümanlarla yüzleşebilirdi. Başka bir ifadeyle, bugüne kadar hep tehdit ve baskı altında tutulan ve gelişmişlikleri hep engellenen Müslümanlar bir anda Batı'dan hesap soracak bir konuma gelebilirlerdi. Oysa 200 yıldan fazladır Müslümanları ve İslam Dünyasını hırpalayan Batılılar Müslümanlarla asla yüzleşmek istemiyorlardı. Peki, Batılılar bunun için ne yapmalıydılar?
İslam'ı modern dünyada ilgi görmesi ve her gün daha da yükselen bir değer haline gelmesi düşmansız kalan Batı için son derce ürkütücü ve ürkütücü olduğu kadar tehlikeli bir durumdu. Batı İslam'ın yükselişini engellemek için önce dünyadaki "Müslüman imajını" kötülenmeliydi.
Kuşkusuz bu kötüleme işini medya vasıtasıyla yapacaktı. Çünkü medya bu konuda bir numaralı araçtı.
İslamî değerlerin daha da yükselerek bütün dünya kamuoyu tarafından bilinmemesi için medyaya büyük görevler düşüyordu. Medya iki şey yaparak bu görevini yerine getirmiştir.
Birincisi, Medya Müslüman'ın imajını kötülemek suretiyle İslam'ı ve Müslümanları gözden düşürmeye çalıştı. Başka bir deyimle Müslüman bütün dünyaya kaba, sert, insafsız, eli silahlı, yobaz, vicdansız ve bağnaz bir kişilik olarak tanıtıldı. İkincisi ise, insanlık için bu kadar muzır olan İslam ve Müslümanların baskı altına alınmaları sağlandı.
Düşmansız kalan Batılılar Müslümanların durumunu yeniden gözden geçirerek "İslam'ın" bir tehdit olarak algılanabilmesi için bazı Müslüman ülkeleri dost kabul edip bazılarını da işgal etmeyi planladılar. Hiç şüphesiz bu hikâye eski fakat taktik yeni sayılırdı. Çünkü 21. Yüzyılın medeniyetler çatışması yılı olacağını ilan eden Amerikalı Hangtinton'dan önce Bernard Levis de benzer şeyleri söylemişti. Şöyle diyordu:
"Temelde İslam ve Batı eskiden beri iki sıkı düşmandır. Ne yazık ki Batı hiçbir dönemde İslam dinini kendisi için tehdit olmaktan çıkaramadı. Eğer Batı gelecekte İslam'ı kendisi için bir tehdit olmaktan çıkarmak istiyorsa, Müslümanları baskı altına almalıdır. Eğer Avrupa İslam ile başa çıkamazsa bu işi faşistler ve ırkçılar yapacaktır. O halde Batı'nın öncelikle yapması gereken şey, Müslümanların büyüme hızlarını kesmesi ve asimilasyon için gerekli kuralları belirlemesidir."
Bernard Levis'ten önce Yahudi asıllı Lord Gorzon'un da aynı şeyleri tekrarladığını biliyoruz. Birinci dünya savaşından önce İngiliz Avam kamarasında eline Kur'an'ı alıp şöyle demişti:
"Eğer biz gerçekten Müslümanlara hâkim olmak istiyorsak ya Kur'an'ı ortadan kaldırmalıyız, ya da Müslümanları Kur'an'dan soğutmalıyız." Elbette ki, Lord Gorzon Kur'an'ı ortadan kaldırmanın imkânsızlığını bilen bir Yahudi idi. Fakat ikinci şıkı gerçekleştirmek için Başta İngilizler olmak üzere Batılılar çok pahalı yatırımlar yaptılar ve hala yapmaya devam ediyorlar.
Hangtinton, Bernard Levis ve Lord Gorzon biliyorlar ki, İslam Hıristiyanlıktan çok farklı bir din ve asla Batı ile bütünleşemeyecek olan bir aksiyondur. Batı, İslam'ı diğer kültürler gibi kolay yutamayacağını çok iyi bildiği için İslam'ı değiştirerek yanına almak istiyor. Bu mümkün değildir.
Çünkü dinin aslı olan Kur'an ilahî koruma altındadır.
Hoşça kalın.