"Başörtülü Vekil İstiyoruz" Talebi ve Tartışmalar
"Başörtülü aday yoksa oy da yok!" sloganı adı altında bir araya gelen bir grup Müslüman kadının TBMM'ye mutlaka başörtülü milletvekillerinin de girmesi gerektiği talebi tartışmalara yol açtı. Yeni Şafak yazarı Özlem Albayrak'ın makalesi, bu tartışmanın değişik boyutlarını ortaya koyuyor.
Endişeli dindarlar! / Özlem ALBAYRAK
Şöyle oldu böyle oldu, "başörtülü vekil istiyoruz" denilen basın toplantısına katılamadım. Dün Taksim Hill Otel'de yapılan toplantıda, bu konuda hassasiyet taşıyan insanlar, tüm siyasi partileri dikkate çağırdı, hatta çağırmakla kalmadı; "başörtülü aday yoksa oy da yok" diyerek, bir anlamda rest çekti.
Elbette benim naçiz vücudum değilse de, gönlüm orada, o hakça talebin yanındaydı.
Aksi durum örtülü olan ve dahi örtülülerin bu ülkede Başvekil, Meclis Başkanı, hatta Anayasa Mahkemesi Başkanı olmasının önünde mesleki/işsel yeterlilik şartları taşındıktan sonra bir engel görmeyen, görülmesi gerektiğine inanmayan bendeniz için, ontolojik bağlamda kendini inkar anlamına gelirdi.
Gelgelelim; "Başörtülü kadınları da Meclis'te görelim; Türkiye'nin yüzde 50'sini oluşturan kadınların yüzde 60'ı Meclis'te temsil edilmiyorsa, bu Türkiye'nin ortalama yüzde 25'i seçiyor ama seçilemiyor anlamına gelir" diyen bu çıkışa, çoğusu haklı gibi gözüken çeşitli itirazlar var.
İnsanlar endişeli. "Daha önce de oldu, ya yine başörtüsü bahane edilerek AK Parti kapatılmak istenirse?" diyorlar ki, realize edilemez, bürokrasi katlarında karşılığı bulunamaz bir endişe de değil.
Onlarca insanla gerek sosyal medyada, gerek yüzyüze olmak kaydıyla, söyleştim, itirazlarını dinledim.
Başlığa bakmayın, bu ülkenin, vesayet rejiminden kurtulması, demokratikleşmenin hız kesmeden sürmesi, Ergenekon ve derin devletle hesaplaşılmaya devam edilmesi ve açılımların sonuna kadar götürülmesi gerektiği yolunda ortak mutabakat içinde olan her kesimden insan, bu endişeyi ama açık, ama zımni taşıyor.
"Başörtülü vekil' talebinin zamanı değil" diyenlerden, "kimin gazına geldiniz?" şeklinde konuşan dalgacı şovenist ataerkillere, "başörtülü vekil yoksa, oy da yok" ibaresini amacını aşmış bulanlara kadar, desibeli değişse de pek çok insanın düşüncesi aynı duygu düzleminden yara alıyor; "endişeden".
Doğrusunu söylemek gerekirse, geçtiğimiz 12 Eylül'de parti kapatmayı zorlaştıran değişiklik maddesinin Meclis'ten geçmediği için anayasada eski haliyle kaldığı düşünüldüğünde, Anayasa Mahkemesi'nin üye seçimi konusundaki değişikliğe rağmen, Fazilet Partisi'nin kapatılması yönündeki kararın aynen ve halen "emsal" teşkil ettiği hesaba katıldığında, askerin direnci kırılmış olsa da, bürokratik ve medyatik oligarşinin mukavemete hızla devam ettiği hatıra getirildiğinde, insan tedirgin olmuyor değil.
"Başörtülü vekil yoksa oy da yok" diyenlerin sözlerinin sirayet edeceği alan ne kadardır, toplumsal karşılığı nedir bilinmez. Gelgelelim; -olmaz ama olursa- bu gerekçe AK Parti oylarının azalmasına neden olacak diğer etmenlerle birleşip çoğalırsa, bu da AK Parti'nin tek başına güçlü bir biçimde iktidara gelememesiyle sonuçlanırsa, demokratikleşme yolunda şimdiye dek gösterilmiş tüm çabalar berhava olmaz mı?
Olur ve bu sadece bir ihtimal bile olsa tedirgin edicidir.
Endişe demişken ve "AK Parti'nin oylarının düşmemesi gerekir" demişken, şu notu düşmem gerekiyor: Elbette bu yazıda bir partiyi kayırma amacı gütmüyorum, amma ve lakin, Türkiye'nin meselesi demokratikleşmenin sürmesi ve sözkonusu vasatta bunu AK Parti dışında bir partinin aynı temsil gücü ve aynı istekle yapacağından endişem olduğu için AK Parti'den söz açıyorum. AK Parti'den bahsin ikinci bir sebebi ise, "başörtülü vekil" talebinin diğer partilerden daha çok AK Parti'ye yöneltiliyor olması...
AK Parti zaten "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" karara bağlanmış bir parti olduğu için, insanlar "örtülü vekil" talep ederken bile tedirginlik içindeyse ve bu tedirginlik, bendenize dünyanın en doğal şeyiymiş gibi gelen başörtülü vekil hayali kurmayı bile zayi edebilecek düzeydeyse, bu ülkede vesayet rejimi de, 28 Şubat da hala sürüyor demektir.
Ve bence bu ülkenin asıl endişe edilmesi gereken durumu budur.
Bizlere gelince, ordunun sesi olmadığı gibi, siyasi iradenin de sesi olmadığını iddia eden ve 14 yıldır okullara giremeyen, 12 yıldır da Meclis'ten kovulan bir örtülü kadının acısını içinde taşıyanlar olarak tüm bu şartlara rağmen, sivil bir itiraz geliştirmek farzdır, şarttır. Örtüyle ilgili öyle ya da böyle içinde acı birikmiş herkesin buna rükun eylemesi gerektir.
Biz isteriz, korka korka, çekine çekine, endişe ede ede.
Bu bizim farz-ı kifayemizdir.
Buna çözüm bulmak da siyasetçilerin işidir. AK Parti'nin olduğu kadar, MHP'nin, HAS Parti'nin, BDP'nin ve özellikle CHP'nin. Ama öyle, ama böyle.
YENİ ŞAFAK