BARO'dan 10 Aralık insan hakları günü açıklaması
10 Aralık İnsan Hakları Haftası nedeniyle Şanlıurfa BAROsu insanca yaşamak için başlıklı bir açıklama yaptı. İşte o açıklama:
· Kapitalist politikalar dünyayı felaketin eşiğine getirdi. Ekonomik krizler artık zengin fakir demeden herkesi etkilemekte. Ama en büyük acıyı yine açlıktan hastalıktan kırılan ülkelerde yaşayan fakir insanlar yaşamakta.
· Dünyada ırkçı şoven uygulamalar ise aşılabilmiş değil. Özgürlük ve demokrasi vadeden işgaller sırasında yaşanan toplu katliamlar BMnin ayıbı olarak durmaya devam ediyor.
· Dünyadaki uygulamalarla paralel olarak çalışma hayatında liberal politikaların etkisini sürdürmesi sosyal sorunlar yaratmaya aday.
· Kadının fuhuş amacıyla zorla özgürlüklerinden yoksun bırakılması örneklerine Türkiyede de rastlanmakta.
· Başta ABD olmak üzere egemen devletler tarafından sistematik işkence uygulamaları Guantanamo, Ebu Gureyb vb üsler yaratılarak sürdürüyor. Güçlü olanın haklı olduğu bu dünyada, egemen devletlerin hukuksal normlardan ve UCM gibi makamlardan sıyrılmak için BMde ve ikili olarak ülkeler nezdinde yaptığı manevralara tanık olundu. İşkence yasağının aksine kişiye özel Guantanamo tarzı defacto yargılama makamlarının ihdas edilerek, bildirgedeki yargılama hükümlerinin egemenlerce karşılıklı çıkara dayalı olarak görmezlikten gelinmesi bu ilkelerin 63 yıl sonra bile Bildirgenin neden uygulanamadığının dünyada sorgulanmasına neden olmuştur.
· Dünyada bütün haklarıyla kişi olarak tanınmayı bekleyen vatansızlar ve mültecilerle ilgili sorunlar devam ediyor. Ötekileştirilmiş etnik, dini, siyasal sınıflara mensup kişiler ayrımcı politikalara kurban edilmeye devam ediliyor. Bunun son örneklerini bazı AB ülkelerinde Romanlara ve Müslümanlara yönelik yaklaşımlarda görmek mümkün.
· Mültecilerin geride acı hikâyeler bırakarak denizde veya havasızlıktan boğulma ve açlıktan kırılma anlarına dair dramatik ölüm yolcuklarına ait görüntüleri utanç duyulacak düzeyde. Bu ise evrensellik iddiasının halen çok uzağımızda olduğunu bizlere gösteriyor. Bazı ülkelerde insanlara sömürgeci bir anlayışla ekonomik, siyasal veya güvenlik kaygılarıyla kişilere kendi toprağında yurttaşlık hakkı verilmemeye mülteci gibi yaşanmaya zorlanmaya devam ediliyor.
· Dünya genelinde meydana gelen sosyal ve siyasal gösteriler bildirgedeki Herkes, doğrudan ya da serbestçe seçilmiş temsilcileri aracılığıyla ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir. ilkesinin ne kadar uygulanabildiği konusunda bir fikir verici nitelikte. Özellikle son birkaç yıl içinde oluşan renkli devrimler ve baharların askeri bürokrasi aracılığıyla oluşan kısmi halk iradesinin elemine edilmeye çalışılması açıkça görülmektedir.
Türkiye açısından da, etnik sorunlar ve yaşam standartları bakımından insan haklarının yeterli derecede korunduğunu iddia etmek oldukça zor. İnsan onuruna yaraşır müreffeh hayat standartlarını hedefleyen Türkiyede yakın zamanda öne çıkan ve gündemdeki yerini koruyan insan hakları ihlallerini şu şekilde sıralayabiliriz:
· Kürt sorunundan kaynaklanan çatışmalı ortamda insan kayıpları artarak devam ediyor.
· Kadına yönelik şiddeti önleme konusunda son yıllarda yapılan mevzuat iyileştirme çalışması olumlu olarak not edilmeli. Ancak kadınlar yaşamını yitirmeye devam ediyor. Uygulamada sorun aşılabilmiş değil.
· Yargıdaki iş yoğunluğu, yargıçların kendilerini devletin çıkarlarını korumakla mükellef saymaları anlayışı anayasal hak aramanın etkin olarak tüketilmesinde sorun teşkil etmeye devam ediyor.
· 90 yıla varan geçmişinde sosyal, ekonomik, siyasal sorunlarını tam çözememiş olan ülkemizde yaşanan gelişmeler sonucu mahkemeler tarafından yapılan tutuklamalarda kamu vicdanını rahatsız edecek adil yargılanmaya aykırı uygulamalar yapılıyor.
· İstisna olması gerekirken nerdeyse genel bir kural haline gelen avukatın dosyaya erişim yasağı nedeniyle neyle suçlandığını bilmeden kişilerin uzun süre tutuklu kalması adalete olan güveni sarsacak nitelikte.
· Kişilerin özel yaşamına ilgili ilişkin ses görüntü kayıtlarının yasadışı olarak yayınlanması Bildirgedeki Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, evine ya da yazışmasına keyfi olarak karışılamaz, onuruna ve adına saldırılamaz. ilkesinin ihlal edilmesine neden olmaktadır.
· Gerek bireysel gerekse ülke genelinde yapılan operasyonların basın tarafından haber verme sınırlarını aşarak verilmesi masumiyet ilkesini bertaraf etmektedir. Hrant Dink davasında olduğu gibi mahkeme önünde bazı emekli askerlerin de katıldığı baskıcı tutumlar sonunda gelen planlanmış cinayet, yargılamada medyanın masumiyeti ortadan kaldıran yıkıcı, tahrik edici yayınlarının rolünü apaçık ortaya koymaktadır.
· Anayasada eşitlik ilkesi yer almakla birlikte uygulamada anadilde eğitim ve kadının başörtüsüyle çalışma hayatına katılması gibi uygulamaların önündeki hukuksal ve filli engellemeler çözüm beklemeye devam ediyor. 28 Şubat post modern darbesiyle eğitim özgürlüğü hakkı ellerinden alınan başörtülü genç kızların kayıpları hala telafi edilememiştir.
· Coğrafi bölgeler arasında kalkınmışlık farklılıklarının varlığı dengeli gelişmişliğin sağlanmasına engel teşkil etmektedir.
· Uzun tutukluluk süreleri ve yargılama süreçlerinin kısaltılamaması, 1990lı yıllarda yoğun olarak yaşanan faili meçhul olayların halen aydınlatılamaması ve bu bağlamda 88 devletin imzaladığı, 25 devletin taraf olduğu Birleşmiş Milletlerin zorla kaybedilmeleri yasaklayan ve ailelerinin kaybedilenle ilgili gerçeği öğrenmesine imkân veren Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmeyi Türkiyenin halen imzalamamış olması bu suçlarda zamanaşımı riskini ortaya çıkarıyor.
· Son günlerde politik alanda tartışma konusu olan Dersim Katliamı gibi tarihle ve geçmişle yüzleşmeyi gerektiren trajik olaylara erişimin sağlanabilmesi için vicdanlara seslenen YÜZLEŞME KOMİSYONLARI kurulmalı.
· Siyasi Partiler Yasasının değiştirilmemesi ve uygulamalardan kaynaklanan hak ihlalleri, basın özgürlüğüyle ilgili olarak tutuklu gazeteci ve düşünürlerin, siyasetçilerin varlığı, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin tam olarak kaldırılamaması, adli kolluğun bulunmayışının uygulamada yarattığı sıkıntılar gibi durumları insan haklarının kullanımı önündeki diğer bazı önemli engeller olarak sıralayabiliriz.
· Kürt sorunun bir türlü çözülememesi, olaya güvenlik sorunu olarak bakılma eğiliminin yeniden güçlenmesi kaygı verici nitelikte.
· Bazı insan hakları savunucularının tutuklanması, Doğu ve Güneydoğudaki köylerinden zorunlu göçe tabi kılınanların, köyleri boşaltılanların son yıllarda çıkarılan köye dönüş yasalarıyla tersine göçü sağlanmaya çalışmış ise de barışçıl bir istikrar sağlanamadığından istenen sonucun tam olarak alınamamıştır.
· Türkiyede yapılan her 3-4 evliliğin çocuk gelin vakasına neden olduğu gerçeği mücadelede ciddi hukuksal ve uygulama sorunlarının yaşandığını gösteriyor.
· Ailenin Korunmasına Dair Kanun ve Çocuk Koruma Kanunu ile alanda yapılan diğer değişikliklerle, Anayasada kadınlara ve çocuklara pozitif ayrımcılık yapabilmesinin yolunu açan değişiklik olumlu anlamda altı çizilecek değişiklikler. Fakat uygulamada istenen etkinin oluşmadığı, uygulama için yasal yapıyı destekleyici uygulamaya dönük ara kurumların eksikliği ciddi olarak hissedilmeye devam ediliyor.
· Ülkede Cumhuriyetle birlikte tek tip makbul insan yaratma çabası beraberinde resmi din anlayışının dışında kalan sünni İslami kesimi ve Alevileri ötekileştirmiştir. Alevilerin inançsal talepleri ve Cem Evlerinin statüleri sorunu çözüme kavuşturulamamıştır.
· Başörtülü kızların eğitim özgürlüğünü elinden alan, başı örtülü kadınların çalışma hakkını yok eden yönetmelikler yargının ve statükocu güç merkezlerinin işbirliğinde adeta yasal hatta anayasal bir norm haline getirilmiştir. Bu konuda uygulamada yapılan iyileştirmeler ve birer idari tasarruf olan yönetmelik değişiklikleri hukuk güvenliği bakımından tatminkâr değildir.
· AB uyum politikaları sonucu Dernekler Kanunu ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda yer alan hakların konjöktürel olarak özellikle son birkaç aylık sürede örneğin yıldırma amaçlı sayılan GBT yapma tarzı uygulamalarla engellenmeye çalışılması olumlu havanın seyrinin negatif yöne doğru yönelim gösterdiğini göstermektedir. Bu ise yasadaki ifadeyle halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için yapılmak istenen bazı gösterilerin engellenmesine neden olmaktadır.
· Türkiyede mülkiyet ve üretim araçlarının el değiştirilmesi sonucunu doğuran varlık vergisi, azınlık vakıflarının mallarına el koyma kararlarından dönülecek yasal çalışmaların yapılması hukuk ve adalet duygusu açısından olumlu bir adım. Benzer uygulamaların vakıfların yanısıra bireysel olarak mülkiyet hakkı elinden alınan kişiler için de yapılması ve ayrıca 28 Şubat döneminde İslami vakıflara yönelik kimi el koymalarla ortaya çıkan hak ihlallerinin giderilmesi gerekir.
· Şanlıurfa E Tipi Kapalı Cezaevinde kapasitesinin üç dört katı oranda kişinin insan onuruna aykırı bir şekilde tutulmaya devam edilmesi açık bir hizmet kusurundan kaynaklanan hak ihlalidir.
Bildirgenin kabul edilişinin 63. yılında insan haklarına dayalı yeni bir sivil anayasanın yapılması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için bütün sivil toplum kuruluşlarını ve tüm yurttaşlarımızı sırf insan olması hasebiyle sahip olduğu haklarını aramaya, kendi geleceklerini belirleyecek olan yeni anayasa yapım sürecini izlemeye, katkı sunmaya davet ediyoruz dedi.