Bana gelmeyin, Risale-i Nur okuyun

Bana gelmeyin, Risale-i Nur okuyun

Necmeddin Şahiner'in Son Şahitler isimli eserinden ilgili bölüm:

1960 yılı Ocak ayında Bediüzzaman Said Nursi'ninAnkara'ya geleceğini işiten Musa Yukarı, arkadaşı Kadir İnci ile birlikte yollara düşer.

Ankara'ya vardıklarında İçişleri Bakanının Üstadı Ankara'ya sokmadığını, Emirdağ'da ikamete mecbur ettiğini duyarlar. Bu nedenle Emirdağ'a giderler.
 
Bundan sonraki olayları ve ziyareti kendisine bırakıyoruz:
 
"Emirdağ'a vardık, öğle namazı bir camiye girdik. Namazdan sonra ben, sakallı bir amcaya yanaşıp sordum:
 
"Amca, bu camide Nurculardan kimse var mı?'
 
"Oğlum, biz hepimiz Nurcuyuz. Ne istiyorsun?'
 
"Biz İzmir'den geliyoruz. Bediüzzaman Hocayı ziyaret edeceğiz, evini bilmiyoruz, onu soracaktık' dedim.
 
"Cami cemaatinden on yaşlarında bir çocuk çağırdı. 'Bu misafirlere Bediüzzaman Hocanın evini gösteriver' dedi.
 
"Çocuk önümüze düştü, biz arkasından gittik, 'İşte şu ev!' dedi, çocuk geri döndü. Kapıyı çaldık. Biraz bekledik. Bu sırada birisi benim omzuma vurdu. 'Yürü karakola, ben sivil polisim' dedi. Ve ikimizi karakola getirdi. Öğle zamanı olduğu için karakolda bir tane resmi elbiseli nöbetçi vardı. Ona, 'Bunları Hocanın evinin önünden getirdim' dedi.
 
"Polis bize sordu: 'Buraya niçin geldiniz?'
 
"Bediüzzaman Hocayı ziyarete geldik' dedik.
 
"Nerelisiniz?' dedi.
 
"İzmirliyiz' dedik.
 
"Bize, 'İzmir'den avanak adam çıkmaz, İzmirliler uyanık olur. Siz nasıl avanak çıktınız? Ben de İzmirliyim. İzmir'den buraya kadar hiç âlim yok mu ziyaret edilecek?' dedi. 
"Ben de, 'Orası takdir meselesidir' dedim.
 
"Bize, 'Oturun, Komiser yemekten gelince ifadenizi alır' dedi.
 
"Neticede 'Komiser geldi' dediler. Bizi öbür odaya çağırdılar. Komiser ifademizi aldı. Bazen sert, bazen yumuşak sorular sordu. Biz lâzım gelen cevabı verdik. Bizi serbest bıraktı. 'Derhal Emirdağ'ı terk edin. Bir daha Hocanın oraya giderseniz, sizi hapsettiririm' dedi.
 
"Biz, ilk geldiğimiz odaya döndük. Durumu onlara anlattık. Gitmek için izin istedik. Bizi karakola getiren polis dedi ki: 'Biz, sizi sevdik. Her şeyi dobra dobra söylediniz, gelin bakayım.' Bizi Ceylan Ağabeyin babası Mehmed Ağabeyin dükkânına götürdü. 'Bunlar sizden' deyip yanına bıraktı, kendi gitti.
 
"Mehmed Ağabey bize, 'Üstadımızın evini biliyor musunuz?' dedi.
 
"Evet' dedik.
 
"Onun evinin bitişiğinde bir bakırcı dükkânı var, o kardeşlerdendir. Onun dükkânına gidin, size yardımcı olur' dedi.
 
"Biz oraya gittik, dükkânı bulduk, müşteri gibi dükkânına oturduk. Durumu anlattık.
 
"İzmir'den gelmişsiniz, karakolda ifadeniz alınmış, biz bu gece derste duyduk. Hatta Zübeyir Ağabey, bu gece sizi karakol ve otellerde aradı. Siz onlar mısınız?' dedi.
 
"Biz, 'Evet' dedik. Bize yer gösterdi. Elinden gelen yardımı yapacağına dair söz verdi.
 
"Biz tevekkülvari dükkânında otururken dışarıda elinde su kabı olan bir kardeşi, 'Osman!' diye çağırdı. İçeri gelince ona, 'Bu arkadaşlar, İzmir'den gelmişler. Hoca Efendiyi görmek istiyorlar. Durum nasıl?' dedi.
 
"Osman, 'Üstadımız şu anda uyuyor, Zübeyir Ağabey ise bir yere kadar gitti. Zübeyir Ağabey gelsin ona söylerim. Üstadımız uyanınca Zübeyir Ağabey de ona söyler. Üstadımız kabul ederse, ben gelir, kardeşleri çağırırım. Bizim elimizde bir şey yok, Üstadımız ne derse biz onu yaparız' dedi ve gitti.
 
"Osman, tahminen bir saat sonra geldi, 'Zübeyir Ağabey geldi, ona söyledim, Üstadımız uyandı, o da Üstadımıza söyledi. Üstadımız sizi bekliyor' dedi.

 
"O anda sevincimizden sanki uçuyorduk. İçeri girdik. Üstadımız biraz rahatsız yatıyordu. Bize elini uzattı. Elini ikimiz sırayla öptük. Bize 'Nerelisiniz?' diye sordu.
 
"Ben, 'Denizli Tavaslıyım' dedim. Kadir İnci de, 'Konya Ermenekliyim' dedi. 'Fakat şimdi ikimiz de İzmir Torbalı, Ayrancılar köyünde oturuyoruz' dedik. Bana, 'Seni Zübeyir'in yerine kabul ediyorum' dedi. Kadir'e de, 'Seni Sungur'un yerine kabul ediyorum' dedi ve buyurdu ki:
 
"Küfrün beli kırılmıştır, bir daha doğrultamaz. İzmir'deki kardeşlere selam söyle, para masraf edip gelmesinler. Risale-i Nur'ları okusunlar. Oğlum Zübeyir, bunlar beni görmek için buraya gelmişler. Bunların yol paralarını ver.'
 
"Biz, 'Parayı almayız, başka yere gelmiştik, buraya uğradık' dedik.
 
"Tekrar elini uzattı, 'Üstadınız müsaade veriyor' dedi.
 
"Tekrar elini uzattı. İkinci defa elini öptük.
 
"Üstadımız, Zübeyir Ağabeye, 'Bunları otobüse bindir, öyle gel' dedi. Zübeyir Ağabey bizimle beraber dışarı çıktı. Yolda bir dakika bile beklemedik, hemen İzmir tarafına giden bir otobüs geldi. Binip hareket ettik. Halbuki İzmir'e otobüs her zaman bulunmuyordu. Üstadımızın manen otobüsü görüp bizi gönderdiği, âşikâre belli oldu.
 
"Eğer biz, biraz oyalansaydık, hemen o gün araba bulamayacaktık, hem de yanımızda Zübeyir Ağabey olmasaydı, büyük bir ihtimalle başka polisler tarafından karakola götürülecektik." (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler 3.Cild s. 336)

Risalehaber.com