Balyozu askere asıl indiren Başbuğ mu?
Balyozu askere asıl indiren Başbuğ mu?
Balyoz, Ergenekon ve andıç soruşturmaları öncesinde hükümetin askeri 'kendi içinizi temizleyin' şeklinde uyardığını ancak Genelkurmay'ın bu uyarıları dikkate almadığı ortaya çıktı.
Vatan gazetesi yazarı Bilal Çetin bugünkü yazısında askere yönelik balyoz, ergenekon ve andıç soruşturmaları öncesinde hükümetin askeri 'kendi içinizi temizleyin' şeklinde uyardığını ancak Genelkurmay'ın bu uyarıları dikkate almadığını yazdı.
Çetin iddiasını dönemin önemli bir siyasetçisine dayandırırken, uyarıları dikkate almayan ismin de dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ olduğunu belirtti.
Hükümetin uyarısında “Denildi ki, bakın çok yanlış, vahim işler olmuş. Kurduğunuz veya kurdurduğunuz o internet sitelerindeki yalan yanlış haberlerle bizim partimiz hakkında kapatma davası açtırdınız. Bunları kabul edin, bu yanlışları siz kendiniz temizleyin. Kendiniz açıklayın, ‘şunlar şunlar yanlış yapılmış, hukuk dışına çıkılmış’ deyin. Kendi içinizde soruşturma başlatın, sorumluları belirleyip siz yargıya sevk edin, bu güzide kurumumuzu yıpratmadan, suçlu varsa onları siz yargıya teslim edin..." dediğine dikkat çeken Çetin, TSK'nın bunları inkar ederek yapmadığını vurguladı.
İşte Bilal Çetin'in o yazısı....
TSK’yı kim yıpratıyor? Komutanları mı, yargı mı, hükümet mi?
Birkaç yıldan beri Türkiye’nin tartıştığı temel sorulardan biri bu. TSK’yı kim yıprattı veya yıpratıyor?
Ama acaba gerçek ne?
Bugün gelinen noktada Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinin hiçbir döneminde bu kadar açık veya örtülü bir yıpratma operasyonu ile karşı karşıya gelmemişti. Hiç bu ölçüde bir prestij ve itibar kaybı yaşamamıştı. Hiçbir dönemde TSK’nın yüzlerce muvazzaf subayı, 50 generali tutuklanıp hapse girmemişti. Bugün Hasdal Cezaevi’nde tutuklu subaylar için yer sorunu yaşanıyor. Ki sadece o kadar da değil, emekli kuvvet komutanları, ordu komutanları da Silivri Cezaevi’nde...
Son üç yılda ne oldu, ne değişti de TSK’nın başına bu işler açıldı?
Aslında çok şey değişti. Dünya değişti, Türkiye değişti. Türk-ABD ilişkilerinin ana ekseni değişti. 2003’teki Irak savaşına kadar Pentagon’la (ABD Savunma Bakanlığı) Genelkurmay Karargâhı ekseninde yürüyen Türk - ABD ilişkilerinin ağırlık merkezi siyasi otoritenin inisiyatifine geçti. En önemlisi geçici sanılan AKP iktidarı güçlendi, kökleşti...
Asker ise eski alışkanlıklarından kurtulamadı, siyaseti etkileme, yönlendirme faaliyetlerini terk edemedi.
O nedenle şimdi TSK, başını ağrıtan ve daha da çok ağrıtacağı anlaşılan “Andıç Davası“ ile karşı karşıya.
Ve buradaki iddialar, suçlamalar çok ağır: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhinde kara propaganda yapmak...
Bu nedenle Genelkurmay’ın kalbi durumundaki, Harekât ve İstihbarat Başkanı sıfatını taşıyan korgeneraller Hasdal Cezaevi’nde. O nedenle 30 Ağustos’a kadar Ege Ordusu Komutanı olan ve şu anda da Yüksek Askeri Şûra Üyesi olan Orgeneral Nusret Taşdelen tutuklanma riski ile karşı karşıya.
Çok daha önemli bir isim, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ her an ifade için savcılığa çağrılabilir.
Askerler hakkında peş peşe gelen bu davalar (Ergenekon, Kafes, Balyoz, Andıç vb.), suçlamalar, emekli ve muvazzaf komutanların tutuklanmaları, hiç kuşku yok ki TSK için ciddi bir üzüntü kaynağı olduğu kadar ciddi bir zafiyet de...
En önemlisi bu sürecin çok uzun sürmesi, üç yılı aşması.
Neden bu kadar uzatılıp, yaygınlaştırıldı? Hükümet bu sürecin TSK’nın itibarını, gücünü, moralini etkileyeceğini hiç hesaba katmadı mı? Niye buna karşı bir önlem alınmadı? Yoksa kasten mi böyle bir yol izlendi?
“KENDİ İÇİNİZİ TEMİZLEYİN”
Bu soruları bir süre önce sohbet ettiğimiz bu dönemin çok etkili siyasi isimlerinden birine sormuştum.
Şu yanıtı vermişti:
- “Bu olumsuz etkilerin olabileceği başından itibaren düşünüldü. Gelinen bu nokta elbette Başbakanımızı, hükümeti de çok üzüyor. Ama yapacak bir şey yok. Hukukun gereği yapılıyor.
İlla böyle mi yapılması gerekirdi diyorsanız böyle olmayabilirdi.
Olmaması için çaba sarfedildiğini biliyorum. Daha bu işin başında komutanlarla konuşuldu. O çok sert tepkileri açıkladıkları günlerde konuşuldu hem de...”
Nasıl konuşuldu?
- “Denildi ki, bakın çok yanlış, vahim işler olmuş. Kurduğunuz veya kurdurduğunuz o internet sitelerindeki yalan yanlış haberlerle bizim partimiz hakkında kapatma davası açtırdınız. Bunları kabul edin, bu yanlışları siz kendiniz temizleyin. Kendiniz açıklayın, ‘şunlar şunlar yanlış yapılmış, hukuk dışına çıkılmış’ deyin. Kendi içinizde soruşturma başlatın, sorumluları belirleyip siz yargıya sevk edin, bu güzide kurumumuzu yıpratmadan, suçlu varsa onları siz yargıya teslim edin...
Bütün bunların çok fazlası en üst seviyede kendilerine söylendi, anlatıldı. Ama yapmadılar, hep inkâr ettiler!”
Kime söylenmişti, İlker Başbuğ’a mı?
- “Ona da söylendi, başkalarına da. Tahmin ediyorum 2007 baharındaki meşhur Dolmabahçe görüşmesinde Tayyip Bey Yaşar Büyükanıt‘a da söylemiştir bunları...
Nedense yapamadılar, göremediler. Sonuçta da savcılar çok daha vahim şeyleri bulup ortaya çıkardılar. Keşke kendi içlerinde sağlıklı bir soruşturma, aklanma faaliyetine girebilselerdi. O zaman itibarı daha da artardı TSK’nın...”
Bugün düşünüldüğünde çok makul sayılabilecek bu öneriyi acaba niye dikkate almadılar?