Bağlı; PKK artık devlet kadar Kürtlerin de sorunudur
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı son haftalarda artan şiddet için "PKK sadece devletin değil daha çok Kürtlerin sorunu haline geldi ve en çok Kürtlere zarar veriyor" dedi. Bağlı, PKK'nın şiddeti artırmasında çözümün yaklaşmasının ve AK Parti'nin bölgede kalıcı bir aktör haline gelmesinin etkili olduğunu söyledi.
Yeni Şafak Gazetesinden Murat Aksoy’a röportaj veren Şanlıurfalı Mazhar Bağlı, çok önemli tespitlerde bulundu.
İşte o röportaj;
Bazı zamanlar susmak istersiniz. Çünkü söyleyecek hiçbir şözün faydası olmaz yaşanan acıların dinmesine. Bu hafta PKK ve TAK'ın sivillere yönelik eylemleri ahlakın kaybolduğu ve şiddetin kör bir canavara dönüşme hali gibiydi. Bir seçenek susmak, diğer seçenek daha güçlü ses çıkarmak ve barış istemekti. Bu hafta Söyleşi-Yorum'da Diyarbakır'da 12 yıl sosyolog olarak ders veren Doç. Dr. Mazhar Bağlı var. Bağlı ile son gelişmeleri konuştuk. Artan şiddeti PKK'nın dağılma korkusuna bağladı ve şiddetle daha çok zayıfladığını söyledi.
Herkes aynı soruya cevap arıyor, PKK şiddeti neden arttırdı?
Şiddetin artmasının iki temel nedeninden bahsedilebilir, bunlardan birisi bu sorunu kalıcı bir biçimde çözecek bir iradenin her türlü engellemelere rağmen varlığını devam ettirmesidir. Özellikle de 12 Haziran seçimleri örgüt ve bileşenleri açısından son derece önemli bir dönüm noktası oldu. Bölgede kendilerinden başka siyasi aktörün tutunamayacağını varsaymışlardı ama olmadı. AK Parti bölgede kalıcı bir aktör olarak var olmaya başladı. Bu durum örgüt ve bileşenlerinin alan kaybetmesi anlamına geliyor. PKK-BDP yapılanması şiddeti hem araçsallaştırdı hem de ontolojik bir nedensellik haline getirdi. Şiddet olmadan var olmaları mümkün değildir artık. Şiddet üzerinden toplumla iletişim kurmaktadırlar.
Sağlıklı bir iletişim yolu olmamalı bu...
Tabii. Eğer örgütün kurulduğu günden bu yana hep hedef değiştirdiğini tam olarak ne istediğini hem kendi içinde hem de dışarıya deklere edemediğini ve bunu da bilinçli bir biçimde yaptığını düşünürsek sanırım durum daha kolay anlaşılabilir. Bakın sosyolojide basit bir kural vardır, belli bir hedef için oluşan örgütler amaçlarına ulaştıkları andan itibaren dağılırlar. Dağılmanın önüne geçmek için de örgüt sürekli hedef değiştirmekte ve bunu da sözüm ona diyalektik ile açıklamaktadır. Oysa durum böyle değildir. Muğlak bir ideal, ve sonu bilinmeyen bir amaç için adeta Hassan Sabbah fedailerini oluşturmak üzere kurulan bir sistem var ortada.
PKK DAĞILMAMAK İÇİN ŞİDDETE SARILIYOR
O zaman örgüt dağılmamak için mi şiddeti arttırdı?
Başka bir izahı var mı? Örgütün hedeflediği pek çok konuda somut adımlar atılırken, çözüm süreci devam ediyorken, şiddetin artmasını başka nasıl izah edebiliriz ki? Özetle özgürleşme, demokratikleşme ve konuyla ilgili yeni bir aktörün ortaya çıkmış olması egemenlik kaybı endişesi ve genetik kodlara uygun refleksler gösterme durumudur şiddeti yeniden gündeme getiren.
Şiddeti arttıran ikinci neden nedir?
Dünyadaki değişimle ilgilidir. Siyasi olarak dünyada giderek daha demokratik ve sivil yapılanmaların taraftar bulduğu, insanların özgürlük ve demokrasi gibi olgulara kişisel olarak yakınlık hissettiği bir dönüşüm yaşanmaktadır. Bu tarz bir değişimin durdurulması için de örgüt sürekli hem üyelerinin hem de ona taraftar olan kitlenin asabiyetini güçlü tutmak istiyor. Normalleşmeyi kendi sonları olarak görmektedirler. Bir de şu konu var ki bence de bu önemli bir durumdur...
Nedir?
Bakın bütün dünya Türkiye'yi konuşuyor ve bu durum PKK-BDP yapılanmasını ciddi anlamda rahatsız etmektedir. Bütün bunlar Türkiye'nin küresel başarısına bir karşılık gibi okunmalıdır. Ve Türkiye'nin güçlenmesini istemeyenler örgüt üzerinden bir blokaj uygulamaktadırlar. Aslında PKK, güçlenen Türkiye'nin bu gücüne eklemlenmek istemektedir. Bakın Sayın Başbakan, dünyadaki küresel nizamı içerden sorgulayan ve kendisini de herkese dinletebilen güçlü bir aktör olarak Birleşmiş Milletler'de konuşmakta ve dünyadaki temel sorun alanlarına çözüm üretilmesi için de çaba sarf etmektedir. Onun bu duruşunu gölgelemek ve aynı zamanda bu kadar güçlü bir iradeyi zayıflatarak kendilerine güç devşirmek istemektedirler.
PKK değişen dünyayı, bölgedeki değişimleri okuyabiliyor mu?
Eğer dünyadaki ve Türkiye'deki değişimlerden kendine bir güç devşirme çabasını bir okuma olarak görürsek evet okuyor ama bu doğru bir okuma değildir. Dünyayı okumak, yerel kaygılardan ziyade evrensel değerler etrafında bir söylem geliştirmektir ki, bu da örgütün en uzağında olan bir durumdur. Bölgedeki değişimi doğru okuyabilselerdi bölge insanının refahını arttıracak bir çalışmanın içinde olurlardı. 1980'lerin ideolojik refleksleri ile hareket ettikleri için de istedikleri tek bir şey var, bahsi geçen derebeyliği kurmaktır. Taşeronluğun geleceğe yönelik bir okuması olamaz zaten.
OVADA ÖRGÜTÜN SİLAHSIZ KUVVETLERİ VAR
Örgüte yakın kaynaklar görüşmeler tıkandığı için şiddetin arttığını ifade ediyorlar...
Görüşmelerden beklenti belli bir çerçevede yürütülecek olan demokratikleşme ve silahsızlanmanın gerçekleşmesi idi. Ancak bu durum fazla iyimser bir beklenti idi bana göre. Yani en baştan beri örgütün silah bırakmayacağı belliydi. Hem Öcalan'ın ben silah bıraktırabilirim hem de diğerlerinin irademiz yoktur, varsa yoksa irademiz İmralı'dadır söylemi de gerçek bir beyan değildi. Kaldı ki örgütün silah bırakması demek kitlesi ile arasında kurmuş olduğu tek iletişim kanalını kapatması demektir. Bundan dolayı da silah bırakmaz. Silaha başvurmadığı zamanlarda silahsız kuvvetleri silahlı kuvvetler gibi çalışıyor zaten. O halde örgütün belli dönemlerde ateşkes ilan etmesi de esas olarak stratejik bir taktiktir.
Silahsız kuvvetler kim/ler, KCK mı, DTK mı?
Silahsız kuvvetler, DTK ve alt bileşenleridir. Her ne kadar örgütün şehir yapılanması olarak adlandırılsa da bence KCK da esas olarak şiddeti yedeğinde taşıyan bir yapılanmadır. Ki bölgede molotoflu eylemlerin asıl organizasyonunu yapan da bunlardır. Zaten kendileri de bunu dile getirmekten çekinmemektedirler. Bu yapılanmanın içinde şiddeti dışlayan, kan üzerinden varoluşsal parametreleri olmayan tek bir aktörün varlığına izin verilmez çünkü işin asıl yürütücüsü kanlı eylemlerle kendini göstermektedir.
İmralı ile Kandil arasında uyumsuzluk olduğunu düşünüyor musunuz?
Bence bu onların sorunu. PKK-BDP ve diğer bileşenler arasında bana göre tavır alış, tutum ve ideolojik olarak büyük bir fark yok. Birilerini barış havarisi yapmak istiyorlar. Şiddet artarak devam edecek ve birileri çıkıp diyecek ki ben bu şiddeti bitirebilirim. O zaman da kamuoyu söz konusu kişi veya grup hakkında olumlu bir kanaat sahibi olacaktır. Oysa bu yapılanmanın içinde farklı düşüncelere asla izin verilmez. Sadece roller farklıdır. Bu rol farklılığını dışarıdan bakanlar soruna yaklaşım farkı gibi görmektedir. Veya öyle lanse ediyorlar.
HEDEF İÇ ÇATIŞMA ÇIKARMAKTIR
Bu şiddet sarmalının başlangıcı 14 Temmuz mudur?
Bence 14 Temmuz, önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarih, siyasetin örgüt tarafından katledildiği ve BDP'nin de buna sessiz kalarak onay verdiği tarihtir. Ki bu durum BDP'nin artık sadece şeklen bir siyasi parti olduklarını gösterir. Siyaseti neden katlettiler, çünkü siyasetin egemen olduğu bir dünyada taşeronluk yapamayacaklar. Kandırmaca retorikle insanları hipnoz edemeyecekler. Demokrasi ve özgürlüklere ilişkin beklentilerin yükselmesine cevap veremeyecekler.
Diğer bir konu olan demokratik özerkliğin tam olarak neyi içerdiğini söylemek çok zor. Kaldı ki kendileri de bunu tanımlamaktan acizdirler. Hatırlayacaksınız Neşe Düzel'e röportaj veren BDP'li vekilin bunu tanımlamadaki kıvrılmalarını. Demokratik kısmı olmadığı için ne diyeceğini bir türlü bulamamıştı. Ama özerklikten kast edilenin ne olduğu biliniyor o da pervasız bir egemenlik kurmaktır. Derebeyliktir.
PKK'YA KARŞI ARAP BAHARI'NA İHTİYAÇ VAR
Hedef kopuş mu, pazarlık gücünü arttırmak mı?
Bu sürecin nihai hedefi aslında bir iç çatışma çıkarmaktır. Zaten bütün söylemler bunun etrafında dönüyor. Sivil siyaseti öldürmek, halkı birbirine düşürmektir. Bu olur mu? Böyle bir atmosferin oluşması için elinden geleni yapacaklar, bundan kuşku yok ama toplumdaki sağduyu bunu engellemektedir. Belki de toplumun bu duyarlılığı daha çok şiddete başvurmalarına neden olmaktadır. Yıllardan beri istedikleri ortamın oluşmamasıdır örgüt ve bileşenlerini çıldırtan. Diğer konuya gelince, bana göre kimileri bu durumu sorduğunuz gibi bir pazarlık gücünü arttırma hamlesi olarak görüyor fakat bu görüşmelerden sonra sanırım bu yorumun doğru olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü bir çözüm arayışında olan birileri pazarlık için gücünü arttırmak ister. Temel hedefi çözümsüzlük olan birisinin herhangi bir pazarlık düşüncesi de kafasında olmaz.
PKK'nın şiddeti artırmasında Arap Baharı'nın etkisi nedir?
Arap Baharı'nın PKK'yı etkilediği açıktır. Bildiğiniz gibi sivil Cuma adı altında benzer bir hareketlenmenin oluşturulması için büyük bir çaba gösterdiler. Ancak bekledikleri gibi olmadı. Olamazdı zaten. Çünkü Türkiye onların kendi kullarına anlattıkları gibi bir ülke değildir ve aynı zamanda Arap ülkeleri gibi de değildir. Eğer Türkiye de totalitarizme karşı bir duruş sergilenecekse belki de ilk karşı durulacak olan örgüttür. Bir Arap Baharı yaşanacaksa bu sivil iktidara karşı değil, ona kast etmek isteyen örgüte karşı ancak yaşanabilir.
PKK da BDP de çözüm istemiyor
Şiddetin azaltılmasında siyasetin rolü ne olmalı?
Ben siyasetin sihrine ve gücüne inanırım, ancak silahlı bir örgüt üzerinden siyasi bir teori oluşturulamaz. PKK nihayetinde bir terör örgütüdür. Bir örgüt üzerinden toplumsal bir proje üretilemez ve hayata geçirilemez. Siyaset kendi başına birtakım tecrübelerin toplamı ise bu sorunun tek başına siyasetle çözülemeyeceği açıktır. Ki bu konuda ülkemizin tarihi tecrübesinin son derece kısır olduğu da malumdur. Siyasetin her parladığı dönemin bir biçimde sekteye uğramasıdır onu kadük kılan. Belki de şimdi güçlenen siyaseti işlevsizleştirme rolüne soyundu örgüt birileri adına.
Kimin adına?
Bence fark etmiyor. Kim teklif götürürse kabul edebiliyorlar. Bazen içerden teklif alıyor bazen dışarıdan. Son dönemdeki teklifin dışarıdan gelmiş olması çok daha kuvvetli bir ihtimal bence. Ama işin İsrail ile olan bağlantısı sanırım daha bir somutlaştı.
PKK TEŞERON DEĞİLİZ DİYEMEDİ
Nasıl somutlaştı?
Bildiğiniz gibi İsrail Türkiye ile ilişkilerin bozulması sürecinde Türkiye'yi PKK üzerinden vurmayı dillendirdi, evet bunu daha sonra yalanladı ama örgüt bu duruma sessiz kaldı. Sadece Karayılan, İsrail'in uluslarası komplodaki rolünden dolayı Kürtlerden özür dilemesi gerektiğini söyledi. Ama şunu diyemedi, biz kimsenin taşeronu değiliz.
Peki BDP, hiç mi anlamı yok siyaset açısından?
BDP'den fazla bir beklenti içinde olunması gerekir belki ama zaten kendi başlarına birer aktör olmadıklarını her vesile ile dile getirmektedirler. Şimdi burada sanırım asıl sorun şu, bu yapılanma gerçekten bir çözüm istiyor mu? Eğer bu soruya şöyle cevap verseydik, evet BDP istiyor deseydik o zaman BDP'nın siyasi alandaki rolü üzerine bir tartışma yapılabilirdi. Ama elimizde bu yönde bir veri yok maalesef.
Elçi, Tan gibi isimler BDP'de dönüşüme olmasa bile farklı bir siyasal dile evrilmeye katkı sunamazlar mı?
Sayın Elçi'yi bu grubun içinde tutarak bir değerlendirmede bulunmam sanırım şık olmaz. Ancak Sayın Tan'ın sanırım kraldan daha kralcı olma zorunluluğu olduğu için farklı bir dil kullanması söz konusu olmaz. O henüz yeni ekibine rüştünü ispat etme çabasındadır. Daha sonrası için de bir öngörüm yok açıkçası. Bana göre Kürtler arasında düşünsel çeşitliliğin giderek artması da şiddeti arttıran nedenlerden birisidir. Kontrol etme imkânı giderek kayboluyor ve bu gidişatı durdurmak için de şiddete başvuruluyor.
BDP MECLİS'TE OLMALI
BDP Meclis'i daha ne kadar protesto edecek?
Açıkçası her ne olursa olsun Meclis'te olmaları, halkın iradesini işlevine uygun kullanmaları en doğru olanıdır. Bunu yaparlar mı? Yapacaklarını düşünüyorum. Hani irademiz yok diye diye iradesiz oldukları için de somut bir şey söylemek kolay değildir. Bakarsınız bugün gelmeyiz derler yarın talimat gelir gelirler.
AK Parti bu süreçte neyi eksik yaptı, yapamadıkları nelerdi?
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki eğer AK Parti bu ve benzer konularda çözüm üreten ve ülkeyi ferahlatmış devam ede gelen kararlı bir siyaset geleneğine dayanmış olsaydı sorunu daha kolay bir biçimde çözebilirdi. Bir diğeri de örgütün politik propaganda gücünü kıracak mikro projeleri üretmemiş olmasıdır. AK Parti çok global ve evrensel değerler çerçevesinde adımlar attı. Ancak bunun alt katmanlardaki insanlara dokunabilmesini sağlayacak bir koordinasyonun oluşumu sağlanamadı. Tevarüs ettiği siyasi geleneğin sürekli sekteye uğradığı bir politik harekettin yapabileceğinden daha fazlasını yaptığından da kimsenin kuşkusu yok bence. Aslında bu durum doğrudan AK Parti ile ilgili bir sorun da değil, Türkiye'nin eksikliğidir denilebilir. Benzer sorunları çözmeye ilişkin gelenekselleşmiş bir siyasi refleksin oluşmamış olmasıdır. Hani Özal ile başlayan bir süreç var ama bunun da çok ciddi bir biçimde sabote edildiğini biliyoruz. 28 Şubat süreci gibi uygulamalarla her şey sil baştan yeniden tanımlanmak durumunda kalmıştır ve bu durum AK Parti için de geçerlidir.
Siz açılım projesinin de içindesiniz. Neler yapılacak önümüzdeki dönemde?
Türkiye, şunu yapmak zorundadır. Kaybolan duygusal birlikteliği hukuki ve yasal bir birlikteliğe dönüştürmek ve bunun üzerinden o kaybolan kardeşliği yeniden inşa etmek durumundadır. Bunun için ilk elde yeni ve sivil bir anayasaya ihtiyaç vardır. Yeni bir anayasanın tüm sorunları çözecek sihirli bir formül içermesi gerekmez ebence ama halkın iradesi ile yürürlüğe girecek olan bir metnin oluşturacağı atmosferin daha meşru ve özgürlükçü olacağı açıktır. Zaten ihtiyacımız olan da bu değil midir?
AK PARTİ ÇÖZÜMDEN VAZGEÇMEDİ
Çözüm için atılması gereken başka somut adımlar neler olmalı?
Aslında çözümü isteyen ve sürdüren bir iradenin varlığı sanırım en somut durumdur. Tabii bunu topluma yansıtabilmenin öncelikli şartı bu durumun topluma yansımasını sağlayabilmektir. Bunun da yolu bölge insanının şiddetle arasına mesafe koymasını sağlayacak bir çalışmanın içinde olmaktan geçiyor. Bir başka ifade ile en önemli görev bence bölge halkına düşmektedir artık, benim adıma canilik yapma diyebilmeleri gerekir. Halkın göstereceği duyarlılığın en etkin yol olduğunu düşünüyorum. Bundan dolayı da örgütün bir çok koldan yürüttüğü çalışmalarla bölgede bu duyarlılığı yok etmek için nice manipülasyonlar yaptıkları da biliniyor zaten. Bölge insanını tarihsel ve kültürel değerlerinden soyutlayarak bir yığın haline getirdiler. Bunun üzerinden projeler üretiyorlar şimdilik ancak bu durum bence artık hep böyle sür gitmez. Yeter artık denilecektir.
Hükümet çalışıyor mu bu konularda?
Gelinen noktada PKK'nın dağdan inmesi esasında teknik bir meseledir. Asıl olan politik bir projenin üretilmesidir. Ki bu konuda gerekli çalışmalar devam etmektedir. Belki yeni anayasa, dış politika ve diğerlerini de bu minvalde ele almak gerekir. Şiddeti birileri adına işleyen örgütün bu bağlantısının kesilmesine yönelik çalışmaları daha kapsamlı yürütmek gerekecektir sanırım.
JiTEM'iN YERiNi KCK ALDI
Artan şiddete bölgedeki Kürtler, Batı'daki Kürtler nasıl bakıyor?
Kürtleri bir bütün olarak değerlendirmek takdir edersiniz ki doğru bir yaklaşım olmaz. Ama şurası bir gerçek ki örgütün oluşturduğu yapılanmada farklı bir bakıştan söz edilemez. Bu yapılanma ise tamamen bir kindarlık ve öç alama duygusu ile adeta hipnoz edilmiş durumdadırlar. Onların kafasında tek bir gerçek var o da örgütün buyruklarıdır. Sağduyulu herkes artık tezgahın farkındadır. Hem Doğu'da hem de Batı'da. Kaldı ki PKK artık devletten çok Kürtlerin meselesi haline gelmiştir. Sadece ülkeye veya devlete zarar vermiyor, Kürtlere de kan kusturuyor. Tehditle, şantajla, iftirayla, kültürlerini yok etmekle en çok belki de Kürtlere zarar vermektedir.
ÖRGÜT KÜRTLERİ YOZLAŞTIRIYOR
PKK, Kürtlere nasıl zarar veriyor?
Bir toplumu farklı kılan onun özgün özellikleridir. Yani düşünce biçimidir. Dil mantığıdır. Matematiğidir, muziğidir. Değerleridir, tarihidir. Kültürüdür, yaşam tarzıdır. Aile yapısıdır, folklorudur. Bugüne kadar örgütün bu alanlarda yürüttüğü tek bir çalışma dahi bilmiyorum. Hatta bu alanları tek tek yok eden, dejenere eden bizzat örgütün kendisidir. Pekçok geleneksel ilişki yoz ve gerici tutum olarak tanımlanarak bertaraf edildi. Kadın erkek ilişkilerinde yaşanan yozlaşma bunun tipik örneğidir. Sivil Cuma İmamı'nın medyaya düşen görüntülerine nasıl bir tepki gösterildi bilen var mı? Tepeden inmeci bir modernizmle tüm bir bölge bahsettiğim tüm alanlarda hızla dejenere edilmektedir. Pekçok ideolojik aygıtı ile tek partinin 50-60 yılda yapamadığını örgüt 10-15 senede gerçekleştirdi.
AK PARTİ DÜZENLERİNİ BOZDU
Siz 12 yıldır bölgede öğretim üyeliği yaptınız, nasıl bir değişim yaşandı?
Doğrusu iki yönlü bir değişim yaşanmaktadır. Bir taraftan giderek daha özgür bir atmosfer var. Devlet adına şiddet uygulayan yok artık. Yıllarca bölgede statükonun uyguladığı şiddet ve gayri meşru eylemler yok artık. Diğer taraftan statükonun boşalttığı bu şiddet alanını dolduran ve hatta bundan daha gaddar ve kindar olan bir başka şiddet kök salmaya başladı. Bölgede Jitem'in yerini KCK aldı. Zaten Ahmet Altan'ın deyimi ile PKK'nın müstear isimli yapılanmaları olan TAK, KCK ve HPG gibi yapılanmalar da bu dönemde kök saldılar. Bu durumu demokratikleşmeye bağlayan genel bir yaklaşım var biliyorsunuz kamuoyunda, ancak bu doğru değildir. Aslında bu yapılanma bu süreçte güçlenmedi zemin kaybetme korkusu ile daha çok saldırganlaştı. Bu durumu pek çok kişi bir güçlenme olarak görmektedir. Saldırganlaşmasının nedenlerinden birisi de AK Parti'nin varlığıdır. Düzenleri bozuldu. Çark durma noktasına geldiği için saldırganlaştılar ve insanlar da bu durumu örgütün bir güç kazanımı olarak görmektedirler. Halkı öldürenler sanırım güçlü oldukları için yapmıyorlar. Alçaklaşma söz konusudur güçlü olma durumu yok bence.