Başbakan Neden Böyle Konuştu

Başbakan Neden Böyle Konuştu

Başbakan R. Tayip ERDOĞAN'ın 1 Haziran 2010 Salı günkü grup konuşması, bir milletin sahip olduğu değerlerin neler olduğunu ifade etmesi bakımından son derece ilginç bir konuşmaydı. Her şeyden önce Sayın Başbakan, centilmenlik siyasetini kısmen bir kenara iterek İsrail'in anlayacağı bir dil ile hakikatleri yüksek sesle ilan etti. Türkiye'nin dostluğunu kaybetmenin bile ağır bir bedel olacağını ifade etti.

Masumiyet ve merhamet taşıyan bir filoya saldıranları korsanlara benzetmek onlar için bir iltifat olur, dedi; söyledikleri hakikatin ta kendisiydi. Fakat Sayın Başbakan'ı bu sert konuşmayı yapmaya sevk eden olay, İsrail'in Yardım gemilerine planladığı saldırı ve yaptığı soykırımdı.

 Sayın Başbakan bu konuşmasıyla tarihin tekerrür ettiğine de işaret etmiş oldu. Evet, tarih tekerrür ediyor. Bilindiği gibi, Hz. Peygamber (s.a.v) müşrik, münafık ve Yahudilerden oluşan muhaliflerine karşı nezaket ve centilmenlik siyasetini takip ederken Peygamber muhaliflerinden olan Yahudilerin işi düşmanlık ve hıyanet düzeyine tırmandırmaları sebebiyle zaman zaman centilmenlik gitmiş yerine "savaşarak" cezalandırma prensibi esas alınmıştır. Bunun iki ana sebebi vardı:

a- Yahudilerin Anlaşmayı İhlal Etmeleri
Hz. Peygamber'in devletinin vatandaşları olan Yahudileri hiçbir iyilik ve hiçbir insanî hareket tatmin etmiyordu.  Deyim yerinde ise, Yahudilerin zehirli duygularını hiç bir şey teskin etmiyordu. Yahudiler Müslümanları, Yahudi devletinin kurulması için bir alet gibi kullanamadıkları için Müslümanların düşmanlarıyla işbirliği yapmaya başlamışlardı. Yahudiler bununla da kalmayarak Resulüllah (s.a.v) ile alay ediyorlar, dillerini dolaştırarak Kur'an ayetlerini anlamsız bir şekle sokmaya çalışıyorlardı.

  Yahudi şair ve şaireleri her türlü edep ve terbiyeyi, Arapların alışık oldukları bir takım bedevi faziletleri ayaklar altına alarak en çirkin hicivlerle Müslüman kadınları hicvediyorlardı. Bunlar yine de en önemsiz olan saldırılardı. Yahudiler Müslümanların hanımlarına saldırmak ve Hz. Peygamber'e dil uzatmakla kalmayıp resmen savunmakla yükümlü oldukları devletin düşmanlarına, yani Mekke müşriklerine heyetler göndermeye başlamışlardı.
   
    b-Yahudilerin Hz. Peygamber'e ve İslam Devletine karşı Hıyanetleri
Hz. Peygamber (s.a.v), Medine'ye teşrifinden itibaren Yahudilerin kendisine karşı gizliden husumet besledikleri biliniyordu. Yahudiler bununla da yetinmeyerek Müslümanlar arasında nifak ve ayrılık tohumlarını serpmek için var güçleriyle çalışıyorlardı. Nitekim Bedir savaşından sonra Mekke halkını yas ve keder içinde gören K'ab b. Eşref adlı Yahudi şair Hz. Peygamber ve ashabı hakkında söylediği hicivler ve Bedirde öldürülen müşrikler hakkında söylediği mersiyelerle Kurayş'ı tahrik etmişti. O kadar ki bu tahrik, müşriklerin Uhud savaşına hazırlanmalarına sebep olmuştu.

Müslümanlara yardımcı olmak bir yana, tarafsız kalmaları için kendilerine her türlü saygı gösterilen Yahudilerin bu açık hainliklerine tahammül etme imkânı kalmamıştı. Doğrudan doğruya Müslüman toplumun varlığı tehlikeye girmişti. Ümmetin ve toplumun selameti, kesinlikle bu haince siyasi tertiplerin sonuçsuz bırakılmasını gerektiriyordu. İşte bu sebeple bunlar "Asiler"  olarak K'abul edilmiş ve isyan suçunun cezası bizzat Medine halkı tarafından verilmişti.

Diğer taraftan, müfsid ve isyankâr bir Kabile olan Beni Kaynuka özellikle ahlaksızlıkları ve fuhşu korumalarıyla da bilinmekteydiler. Bir gün Müslüman genç bir kız süt satmak üzere Beni Kaynuka çarşısına gitmiş; Yahudi gençler her türlü hakareti bu kıza reva görmüşlerdi. Oradan geçmekte olan bir Müslüman, kızın tarafını tutunca kavga çıkmış ve kavgaya sebep olan Yahudi öldürülmüştü. Bunun üzerine tüm Beni Kaynuka Yahudileri genç kızın namusunu savunan Müslüman'ın üzerine giderek onu şehit etmişlerdi. Olay büyüdü ve Müslümanlar din kardeşlerinin öldürülmesinden duydukları öfkeyle silahlara sarılıp Yahudilerle dövüşmeye gitmişlerdi. Her iki taraftan da öldürülenler oldu. Hz. Peygamber (s.a.v) bu karışıklığı haber alır almaz olay yerine koşarak Müslümanların öfkesini gidermeyi başarmış, fakat bu karışıklıkların ve ihtilafların yol açacağı sonuçları da görmüştü.

İşte Sayın Başbakan göreve geldiği günden beri İsrail'i itidale ve insan haklarına saygı göstermeye davet ediyor. Fakat İsrail yönetimi, Sayın Başbakan'ın tavsiyelerini duymazlıktan gelerek tarihte Müslümanlara karşı yaptıkları akıl almaz pislikleri işlemeye devam ediyor. Filistinlileri aç bırakarak ve fosfor bombalarıyla imha etmeye devam ediyor. Son iki yıldan beridir Başbakan İsrail yönetimini daha ciddi ve daha duyarlı bir şekilde uyarmaya başladı. Fakat İsrail hiç oralı değil. Ama yardım filosuna yapılan son saldırı bardağı taşırmış görünüyor. Bu yüzden Sayın başbakan öyle sözler söyledi ki, İsrail için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak artık… Eğer İsrail tarafı buna cevap verecek olursa Sayın Başbakan onu ispatlamaya davet edecektir. İspat edemeyeceği için de perişan olmaya mahkûmdur.

Kimse Başbakan'ın İsrail'e savaş ilan etmesini beklemesin Zira günümüzde diplomasiyi iyi kullanan taraf savaşı kazanmış sayılır. Başbakan bunu yapmaya çalışıyor. Unutmayalım ki, İsrail'i uluslararası arenada yalnız bırakmak, İsrail'in on gemisini batırmaktan daha etkilidir. İsrail'de hükümeti düşürmek on uçağını düşürmekten daha tesirlidir. Hele İsrail ile yapılan silah modernizasyon anlaşmalarını iptal etmek İsrail'i çökertmek için en etkili bir silahtır.

Allah Sayın Başbakan'ın yardımcısı olsun.