Başbakan Şanlıurfa'da, Kürt açılımı da dönülmez yolda

Başbakan Şanlıurfa'da, Kürt açılımı da dönülmez yolda
Aldığımız haberlere göre Sayın Başbakan R. Tayyip ERDOĞAN 7 Mart Pazar günü Şanlıurfa'da olacak. Başbakan'ın bu seferki geliş amacı çok farklı; çünkü Kürt açılımını Şanlıurfa'da bütün Türkiye'ye, hatta tüm dünya kamuoyuna anlatacak. Sayın Başbakan Kürtlerin azınlık olmadıklarını, Türkler gibi onların da bu vatanın asıl ve gerçek sahibi olduklarını dünya kamuoyuna bir daha ilan etmesi bekleniyor.
Sayın Başbakan çözüm için el attığı sorunun ciddi olduğunu biliyor. Daha önceki Başbakanlar gibi "Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır'dan geçer" diyerek siperlerde saklanmadı. Tersine, kendisinin ve partisinin siyasî hayatına mal olsa bile bu işin arkasından dönmeyeceğini bütün âleme ilan etmiştir. Çünkü başbakan kökleri tarihe dayanan, yıllardır ötelenen ve son derece karmaşık olan bir sorunun çözümünün o kadar basit olmadığını çok iyi biliyor. Bununla beraber Sayın Başbakan yine çok iyi biliyor ki, çözümü bulunmayan hiçbir sorun yoktur. Hele Müslüman olan halklar arasındaki sorunların çözümünde kolaylaştırıcı birçok unsur bulunabilir. İşte Başbakan'ın asıl güç aldığı ve almayı umut ettiği nokta burasıdır.
KÜRT SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?
1) DEMKRATİKLEŞME    
Eğer "Kürt sorunu nasıl çözülür?" sorusuna tek bir cümle ile cevap verecek olursak, Kürt sorunu demokratikleşme, kardeşlik ve refahın yükseltilmesiyle çözülür, diyebiliriz. Çok değil, bundan yaklaşık ik-üç yıl önceki Türkiye'yi düşünelim: AB sürecinde gerçekleştirilen demokratik reformların etkisiyle Güneydoğuya yayılan barış ortamının Kürt vatandaşlarımızın günlük hayatını her gün biraz daha iyi hale getirdiğini gözlemlemek mümkündü. Güven ortamında turizm ve ticaret büyük bir gelişme göstermişti. Mardin, Van, Siirt, Diyarbakır ve Şanlıurfa en çok turist çeken iller arasına girmeye başlamışlardı. Bunun sonucunda bölge halkı devletiyle bütünleşmeye başlamıştı. 
Sayın Başbakan'ın elindeki açılım paketi, İlk zamanlarda muhalefetin dışında herkesten destek almış ve bu durum terör örgütlerini ciddi biçimde telaşlandırmıştı. Kürt Açılımının, reformların ve AB sürecinin olumlu bir şekilde ve az pürüzle devam etmesinin terör örgütlerini rahatsız ettiği ve özellikle ETÖ' nün bu durumu kendisi için büyük bir tehdit olarak algıladığı bilinen bir gerçektir.
Çünkü demokratik reformları tamamlamış ve Avrupa ile bütünleşmiş olan bir Türkiye'yi ne ETÖ ne de onun kana batmış izi sayılan PKK ister. Zira ayrılıkçı terörden beslenen örgütler böyle bir Türkiye'de güç kaybedeceklerini çok iyi biliyorlar. Üstelik Türkiye dünyada ve Avrupa'da itibar elde edip saygınlık kazandıkça terör örgütünün Avrupa'daki destekçileri de azalmaya başlayacaktır.
Sayın Başbakan çok iyi biliyor ki terör, Kürt meselesinin çözümünü zora sokan en büyük engellerin başında geliyor. Çünkü terör demokratikleşmenin rafa kaldırıldığı, reformların askıya alındığı ve ceza yasalarının ağırlaştırıldığı bir ortamda kendisine daha çok taraftar bulacaktır. Fakat bugünkü terör, yıllarca göz ardı edilen ve daima ötelenen Kürt sorununun ortaya koyduğu vahim sonuçlardan birisidir.
Dikkat edersek, bir terör olayı olduğu zaman Türk asıllı vatandaşlar arasında milliyetçilik dalgası yükseliyor ve hiç kimse, hatta en hararetli Kürt milliyetçileri olan Kürt politikacılar bile demokratik bir talep dile getiremez oluyorlar.  2007 gibi her açıdan zor olan bir yılı seçim başarısıyla arkada bırakan AK Parti hükümetini zora sokmak için hem ETÖ hem de PKK terör örgütleri 2008 ve 2009 yıllarında daha hızlı çalışmaya başladılar.
Özellikle Dağlıca, Aktütün ve Reşadiye gibi acı olaylar halkın ve siyasilerin demokratikleşme umudunu tamamen yok etmeye yönelik olaylardı. Böyle zamanlarda birisi çıkıp fazla özgürlükten ve Kürtlerin demokratik taleplerinden söz edebilir mi? Elbette ki Sayın Başbakan bile böyle dönemlerde söylemlerini gittikçe sertleştirmek zorunda kalıyor. İşte Kürt sorununun belirsiz bir biçimde devam etmesinden yararlanmak isteyenler böyle ortamların gelişmesini dört gözle beklerler. Kısacası bu sorunun çözümünü istemeyenler terör ve şiddet ortamının devam etmesini isteyenlerdir.
Acaba hükümetin bütün iyi niyetine rağmen, Kuzey Irak'tan teslim olmaya gelenler için yapılan karşılama törenlerinin Kürt açılımına katkıda bulunduğunu söyleyebilir miyiz? Tam tersine, o zamanki DTP'nin onayı ile yapılan bu nümayişler Kürt Açılımını zora sokmak içindi.  Unutmayalım ki, bazı idareciler hariç, DTP ve Onun devamı sayılan BDP kardeşlik projesinin gerçekleşmesini istemiyor. Onların tek amacı siyasi ortamlarda terör örgütünün propagandasını yapmak ve Kürt halkından kendilerini Meclise taşıyacak kadar oy almaktır. Silopi olaylarını bu yüzden tezgâhladılar. ETÖ' nün ve onun siyasi destekçileri ve avukatlarının Silopi olaylarından memnun görünmeleri düşündürücü değil midir?
2) EKONOMİK DESTEK
Hükümet, terörün önlenebilmesi için doğuya yaptığı hizmetleri aksatmamalıdır. Zira terör ve şiddet yanlıları hizmetlerin tamamen durdurulduğu bir ortamı daha iyi kullanabilirler. Bu yüzden ekonomik ve sosyal projeler konusunda Doğu ve Güneydoğu bölgelerine her türlü pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Hatta sadece devlet sektörü değil siviller de oraya yatırım yapmalıdırlar.
Çünkü halkın tümünü kucaklayacak ve yeni yetişen gençlere iş imkânı sağlayacak sosyal ve ekonomik önlemlere ihtiyaç vardır. Bu alanda yeni hamleler yapıldıkça terörün de azma ihtimali yüksek olabilir. Çünkü terör örgütlerinin en çok koktuğu şey refah ve demokratikleşmedir. Refah artıkça korkuları artabilir. Dolayısıyla şiddet de artabilir. Fakat sonunda iş imkânlarına kavuşan ve zenginleşen halk şiddet yanlılarına itibar etmeyecektir.
Unutmamalıyız ki, Doğu ve Güneydoğudaki dağlarda terör örgütü elemanlarını besleyenler ve onlara silah ve mühimmat temin edenler, çeşitli nedenlerle geleceğe ait umutlarını kaybetmiş olan bir kısım yöre halkıdır. Demokratikleşmenin rafa kaldırıldığı ve ekonomik desteğin azaldığı bir ortamda umudunu kaybedenler ve gelecek kaygısı olanlar çoğalacağı için terör örgütü daha çok taraftar bulacaktır.
Ancak ekonomik ve sosyal önlemleri içeren güçlü bir ekonomik paketin uygulamadaki başarı şansı, yolsuzlukların önlenmesi için bu paketin sıkı bir takip altına alınmasına bağlıdır. Maalesef bu güne kadar Doğu ve Güneydoğuya yönelik yapılan birçok pahalı yatırım, yolsuzluklara ve bölgedeki fırsatçılara karşı direnme gücüne sahip olamadığı için amacına ulaşmadan berhava oldu.
Bu pahalı yatırımlar nevzuhur birçok mal-mülk sahibi zengin kişileri ortaya çıkarmaktan başka bir işe yaramadı. Dağa çıkan gençler terör örgütünü bir kurtuluş ve bir cazibe merkezi gördükleri için, oluşturulacak pakette özellikle gençlere yönelik yeni iş imkânları ve cazibe merkezlerinin yer alması gerekir. Bölgeye yapılacak ciddi ekonomik yatırımlar, terörle birlikte gelişen silah ve uyuşturucu kaçakçılığına da büyük bir darbe indirecektir.
2) DİN VE KARDEŞLİK
Sayın Başbakan yine çok iyi biliyor ki, Kürtler ile Türklerin en büyük sermayeleri aynı dine mensup olmaları ve bin yıllık ortak tarihleri boyunca kader birliği yapmış olmalarıdır. Bu güçlü kardeşlik bağları tarih boyunca birçok mihrakları kıskandırmış, fakat her türlü tahrike rağmen kesintiye uğramamıştır. İstiklal savaşıyla pekiştirilen din kardeşliğimiz bu topraklarda yaşayan insanların en büyük manevi sermayesi olarak öne çıkmıştır.
 Bu topraklar için şehit düşen yüz binlerce Türk ve Kürt, doğuda ve batıda, yan yana ve koyun koyuna yatmaktadır. Bugün dünden farklı değildir. 70-80 yıllık tahrike rağmen kardeşliğimiz güçlü bir biçimde devam ediyor. Bu iki İslam kavmini birbirinden ayırıp aralarına nifak tohumlarını sokmanın önündeki en büyük engel kuşkusuz İslam kardeşliğidir. Marksist düşünceyi esas alan terör örgütleri bunun farkındadır. Bu yüzden terörün en büyük nihaî hedeflerinden birisi de dini hassasiyetler ve manevî dinamiklerle mücadele etmektir.
 Şurası bir gerçektir ki, Kürtlerle Türkler arasında bir iç savaşın çıkmasını bekleyenler hüsrana uğrayacaklardır. Doğu ve güneydoğuda yaşanan bazı acı olaylardan sonra oralarda yaşayan Kürtlerin Türkiye'nin batısına göç etmeleri, binlerce şehit cenazelerine rağmen bugüne kadar batıdaki Kürtlerle Türkler arasında Ciddi bir sürtüşmenin yaşanmaması bu tezimizi doğrulamaktadır.
SON SÖZ
Sayın Başbakan'ın Kürt açılımı konusunu kamuoyu gündemine taşıdığı günden beri, zahirperestler anlamasa da, demokratikleşme konusunda çok büyük mesafeler alınmıştır. Artık Kürt açılımı dönülmez bir yola girmiş bulunuyor. Bu kez hainler kardeşliğe tuzak kurma çabası içine girmişlerdir. İnşallah planları akim kalır.
Ancak bir şey var ki, Doğu ve Güneydoğu halkında,  Kürt sorunun çözümüne bağlı olarak siyasî bir af beklentisi vardır. Sayın Başbakanın bu beklentiye cevap vermeyi gözden uzak tutmamasını kendisinden istirham ediyorum. Ancak çıkarılacak af iki aşamalı olmalıdır.  Öncelikle İmralı mahkûmu hariç tutulmak kaydıyla, suça karımamış olanlar için bir af kanunu çıkarmak gerekir. Fakat af kanunuyla birlikte, suçu ve suçluyu teşvik eden, kardeşliğe zarar veren ve asayişi bozanlara yönelik olarak ağır cezalar getirilmelidir. Aradan birkaç yıl geçtikten ve ortalık sakinleştikten sonra İmralı mahkûmu için de kısmî bir af düşünülebilir.