AYASOFYA’NIN AÇILIŞI KÜLLÎ BİR SADAKA OLUR

AYASOFYA’NIN AÇILIŞI KÜLLÎ BİR SADAKA OLUR

Türkiye Selçuklu ve Osmanlı dönemleri boyunca İslam’ın çok önemli bir merkezi olmuştur. İstanbul’un fethinden sonra 400 yıl boyunca, hiç ara verilmeden Topkapı Sarayının Hırka-i Saadet bölümünde, yani Resûl-i Ekrem’in (sas) hırkasının saklandığı dairede Kura’n-ı Kerim okutulmuştur. Ta 1924 yılına kadar… 1924 yılında başlayan kesinti, 1996 yılına kadar devam etti. O yıl Kültür Bakanı olan Eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman tekrar başlattı ve hala devam ediyor. Ayasofya, Fatih tarafından camiye çevrildikten sonra, diğer kardeşleri Fatih, Süleymaniye ve Sultanahmet gibi her zaman Kur’an’ın ve ibadetin ana merkezlerinden birisi olmuştur. Ta 1934 yılına kadar…

Ayasofya’nın müze haline getirilmesi Bakanlar Kurulu kararıyla gerçekleştirilmiştir. Denildiğine göre genel olarak kabine toplantılarına katılmayan Mustafa Kemal, Ayasofya’nın müze haline getirilmesini karara bağlamak için bizzat kabineye başkanlık yapmış ve o kara karar çıkarılmıştır. Kara hala devam ediyor. Evet, Fatih’in İslam dünyasına hediyesi ve İslam âleminin yüz akı Ayasofya şu anda müzedir…

Yine denildiğine göre 1934 yılının Ocak ayında Yunanistan Lideri Venizelos, Mustafa Kemal’i Nobel Barış ödülüne aday gösterdi. Ayasofya’nın müzeye dönüştürülme kararı da Kasım 1934’te çıktı. Ancak Nobel barış ödülü İngiltere eski Dışişleri Bakanı Arthur Hendersen'e verildi. Bir tezgâh olduğu besbelli… Yine aba altından sopa gösterilerek deniliyor ki, bugün Ayasofya’nın tekrar cami statüsüne getirilmesi, Türkiye için Uluslararası ağır sonuçlara sebebiyet verecektir.

Kuşkusuz bu uğursuz kararlar İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmekle kalmadı, İslam’ın bu topraklarda katledilmesi için birilerine fırsatlar verdi. Bu yüzden, İzmir’de sala verilirken, salanın sesi anlaşılmasın diye köpek gibi havlayan gençlerin bu hareketleri bana garip gelmedi. Keza Diyanet reisisnin Cuma hutbesine tepki gösterip, dile getirilen Kur’an hükümleri için “Çağlar öncesinden gelen ses” diyen Ankara Barosunun tavrını da acayip karşılamadım. Tam da tıynetlerinin gereğini yapmışlar. Bu iki grup hakkında tek laf bile etmeyen ve onlara destek mesajları yayınlayan muhalefetin tavrını da acayip karşılamadım.

İzmir’de salaya karşı havlayanlar, bir ayeti bana hatırlattılar: “Hakkı inkâr etmek hususunda direneneler, ‘Bu Kur’an’ı dinlemeyin ve onu karalayıp şamata çıkarın ki, bastırabilesiniz’ dediler.” (Fusilet, 41/26). İzmir’de Salaya karşı havlayanlar ve diyanetin hutbesindeki Kur’an hakikatlerini bastırmak isteyenle tam da şamata çıkarıp Mekke müşriklerinin yaptığını tekrarlıyorlardı. “Küfür tek millettir” hadisi buna işarettir. Onların bu cesaretleri, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde alınan kararlardan ileri geliyor.

Ben Sayın Erdoğan’ın yerinde olsaydım, Uluslararası toplumun Türkiye’ye baskısını hiç düşünmeden Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya’yı cami haline getirirdim. Zaten 7-8 yıldır Türkiye’yi batırtmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Darbeyi destekleyenler onlar. Hala Türkiye’nin Darbeciler konusunda haklı olduğunu bir türlü kabul etmiş değillerdir.

Darbecilerin, sözde dostlarımızın ülkelerinde açtıkları ve hala örgütü besleyen okullar faaliyetlerine devam ediyor. Darbecilerin başı, hala Batı’daki malikanesinde krallar gibi yaşıyor. Öz kardeşlerimiz olan Arap devletlerini aleyhimize kışkırtmak ve İslam İşbirliği Teşkilatını etkisizleştirmek için büyük çabalar sarf ettiler ve kısmen de başardılar. Ülkemizi batırmak ve IMF’ye muhtaç hale getirmek için Dolar üzerinden yapacaklarını yapıyorlar. Daha ne yapabilirler ki? Bu yüzden Ayasofya’nın açılışı bir külli sadaka olur ve ülkenin önünü açacaktır inşallah.