Ateş, Su, Balık Ve Odunlar
Tarihi bilgilerin ve iddiaların bir gerçeği, temeli bir delile, sağlam bir kaynağa dayanan bir yönü vardır. Bir de hiçbir sağlam kaynağa dayanmayan uydurulmuş ama rağbet görenleri vardır. İnsanların çoğu efsanevi hikâye ve olaylara daha çok önem verirler. Kaynağını, doğruluk derecesini araştırmadan kabul ederler.
Hele birde bu bir kitapta geçiyorsa tamam işte bak falan tarihi kitapta geçiyor derler ancak kitaplara konu olan her şey doğru ve gerçek manasına gelmez. Bilmeden yazanlar var, kötü niyetle yazanlar var. Yanlış algılamış olanlar var. Ticari amaçlarla yazanlar var var da var!
Bize göre bir konu eğer dinle alakalı ise onun kaynakları bellidir. İslam da kaynak iki temele dayanır; Kuran-i Kerim ve Peygamber efendimizin sahih sünneti (hadisleri) Bu iki kaynağa dayanmayan her şeyin yanlış olma ihtimali yüksektir.
Mesela Şanlıurfada Halilurrahman gölü, Ayn Zeliha gölü, Urfa kalesi, Dergah camii ve o bölgede ki diğer tarihi yerler Halilurrahman eskiden beri o bölgeye verilmiş bir isimdir. Biz çocukluğumuzdan beri, büyüklerimizden öyle duyduk-gördük, son yıllarda birazda şehir içi dolmuşçularının verdiği bir gayretle olsa gerek ki; oraya Balıklıgöl ismiyle hitap edilmeye başlandı ve tüm Türkiyede de öyle tanındı.
Neyse şimdiki konumuz o değil tabi, bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz, orada yaşanan bidat hurafe ve uydurmalardır. Hiçbir sağlam kaynağa dayanmadan o gölün suyunun Nemrudun İbrahim Aleyhisselamı yandırmak için yaktığı ateşten, içerisinde ki balıklarında odunlardan dönüştüğü söylenir. Bu bir efsane olarak dilden dile dolaşır.. Ancak bunun böyle olmadığı da ayrı bir gerçektir.
Evet Nemrudun bir ateş yaktığı doğrudur, İbrahim Aleyhisselamı yakmak istediği de doğrudur. Ama ötesi meçhul!
Meçhul olmayan Nemrudu da, İbrahim Aleyhisselamı da, ateş, su, balık ve odunu da yaratan Yüce Allahın bize Kuran-ı Kerimin de bildirdiğidir.
Bu konuda Kuran-i Kerimin ifadesi şudur: (İçlerinden bazıları), "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin" dediler.
Ateşe atılınca Yüce Allah; "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selametli ol" dedik.
Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük. (Enbiya Suresi, 68-69-70)
Efsanenin Türkiye versiyonunda olduğu gibi; İbrahim Aleyhisselamın ateşler içindeyken onun Tanrısı; ateşi ona bir gül bahçesi haline getirmiştir. Olay Urfada gerçekleşmiştir, ateş göle (balıklıgöl), odunlar ise gölde yüzen balıklara dönüşmüştür!! Dediğimiz gibi bu olayın Türkiyedeki efsanevi versiyonudur.
Oysa İslamın ve Müslümanların değişmez kaynaklarında olay bu şekilde verilmemiştir. Gördüğünüz gibi Yüce Allah; "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selametli ol" dedik. Diye buyurmaktadır. Ateşin su, odunların balık olduğuna dair bir bilgi yok. Esasen olayın Urfada yaşandığı da kesin olmayan bilgiler arasında
Ancak bunu fırsat bilen uyanıklar Urfaya/Halilurrahmana gelen yabancılara ballandırarak! İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında Ateşin Suya, odunların da balığa dönüştüğünü anlatırlar. Gölün içerisinde ki balıkların kutsal olduğu yalanını ihmal etmeden
Hatta bunu kendi ticaretlerine alet edip orada yem satanlar; yem atalım, yem.. kutsal balıklara yem atıp dilek tutalım.. diye bağıranlar var. İnsanların manevi duygularını kabartıp 3-5 kuruş fazla para kazanmak için Bunu yaparken Peygamberi İbrahim Aleyhisselamı Nemrudun ateşinden kurtaran yaratıcının kendi rızıklarını da göndermekten aciz olmadığını düşünmüyorlar..
Kainatı yaratan, gökleri direksiz ayakta tutan, dünya, güneş, ay, yıldızları ve diğer galaksileri bir ahenk ve uyum içerisinde bin yıllardır döndüren yaratıcı- Yüce Allah- elbette ateşi suya döndürmekten, odunları balığa çevirmekten aciz değildir. Bu Onun için basit bir şeydir. O, bir şey dilerse; ona ol der ve o şey oluverir ancak Allahın bunu yaptığına karşı bir delilimiz yoktur. Buna rağmen kendi yanımızdan Ona bir şeyler yapmış gibi atıfta bulunmak haddimiz değildir.
Bidat ve hurafe demişken güncel olan bir konuyu daha eklemeden geçemeyeceğim.
Geçen hafta okulların tatil olması ve üniversiteye geçiş sınavları vardı, bir çok insan bu söz konusu tarihi mekanlara akın etti. Bazıları da hızını alamayıp Çocukları üniversiteyi kazansın diye tüm güç ve kuvvetin kendisinde olduğu Allah-u Teala'ya yalvarıp dua edeceklerine; kendilerine bile bir fayda ve zarar veremeyecek olan türbelere koşup ölülerden yardım istediler, onlardan fayda umdular. Onları kendileri ile yaratıcı arasında birer aracı etmeye çalıştılar. Bilmediler ki; Allah ile kul arasında perde yoktur/olmaz. Ayeti kerimede Yüce Allah;
"Allah kullarına şah damarından daha yakındır.." ve Ben dua edenin duasını anında işitir ve kabul ederim.." diye buyurmaktadır...
Sözün özü; ateşin su, odunların balığa dönüştürüldüğü Kuran da geçmez, hadis ve tefsirlerde de geçmez.. biz bize bildirilenlerle yetinmek zorundayız. Nebe suresi 29. ayette; Biz ise her şeyi bir kitapta sayıp yazmışızdır. Emri doğrultusunda Her şeyi en doğru ve en iyi bilen Allahtır diyoruz Vesselam