Arman Urfa'daki kadın taş işçiliğini yazdı

“Avrupa’nın en iyi sosyal sorumluluk projesi” ile Şanlıurfa'ya gelen Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman Şanlıurfa'daki kadın taş işçileri ve taş işçiliği hikayesini yazdı.

Arman Urfa'daki kadın taş işçiliğini yazdı

İŞTE AYŞE ARMAN'IN YAZISI

Geçen hafta şahane bir ekiple Urfa'daydım.

İki kere “Avrupa’nın en iyi sosyal sorumluluk projesi” seçilmiş bir projeyle.

Adı ‘Gelecek Turizmde’.
Üç ortak olarak yola çıkıyorlar. Anadolu Efes, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP).
Amaçları, sürdürülebilir turizm modelleri yaratarak yerel kalkınmaya destek olmak. Biliyorsunuz bu ‘sürdürülebilir’ lafı çok moda. Sürdürülebilir aşağı, sürdürülebilir yukarı. Ama ‘sürdürülebilir turizm’ bence en en önemlilerinden biri.

Ekoturizm, tarımsal turizm, gastronomi turizmi, kültür turizmi, kırsal turizm bunların hepsi sürdürülebilir turizm çeşitlerine örnekler.
Çünkü turizm, sadece deniz, kum ve güneşten ibaret değil.
Bu şahane ülkenin başka kaynakları da var.
İşte bu üç kafa dengi kuruluş (Anadolu Efes, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve UNDP) sürdürülebilir turizm kültürünü geliştirmek için örnek modeller yaratıyorlar.
Nasıl mı yapıyorlar?
“İlginç, yaratıcı projeniz varsa bize başvurun” diyorlar.
İnsanlar başvuruyor, finalist projeler belirleniyor, sonra o projeler yerinde görülmek üzere saha gezileri düzenleniyor.
Bu saha gezilerinde yerel halk böyle bir proje istiyor mu? Turizm potansiyeli var mı? Yerel halka katkısı nedir? Proje sahibi ve ortaklarının projeyi ne kadar sahiplendiği ve projenin sürdürülebilir olup olmadığı gibi kriterlere bakılıyor.
Nihayetinde her sene üç proje seçiliyor.
Unutmadan, ‘Gelecek Turizmde’ sadece bir fon desteği değil. Tüm proje ortakları projelerin her aşamasında işin içinde. Danışmanlık, mentorluk veriyorlar. Projenin faaliyetlerini takip ediyorlar. İletişim desteği veriyorlar. “Biz parayı verdik, hadi siz kendi yolunuza!” değil yani...
Bence süper bir şey.
Bu projede yerel halkın ekonomisi ve gelişimi çok önemli. Yani bireysel girişim yerine sivil toplum örgütlerinin ya da üniversitelerin projelerini destekliyorlar. Proje ortakları arasında belediye, kaymakamlık gibi yerel yönetimlerin olmasını tercih ediyorlar.

Göbeklitepe’de başladı
Proje yüzü olarak da Saffet Emre Tonguç’u seçmişler.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Saffet yıllardır bu ülkenin turizm elçisi, hatta turizm müsteşarı gibi çalışıyor, Türkiye’nin tanıtımında o kadar büyük hizmetleri var yani...
Çok doğru bir seçim.
Çünkü genellikle kadın olsun, medyatik olsun, görünür olsun diye düşünülür.
Buradaki ciddiyet hoşuma gitti.
Konuya fevkalade hâkim birini seçmişler.
Bir de eğlenceli ve çok bilgili bir yol arkadaşı Saffet!
Urfa’ya iner inmez, önce bir Urfa kahvaltısı... Masamızda her şey var, türlü türlü peynirler, salatalar, ah o ekmekler, katmerler, bal, kaymak, bu da ne, patates kızartması bile yermiş Urfalılar sabah kahvaltıda, biz de yedik...
Biraz da abarttık.
Şimdi eski Urfa’ya doğru yürüyoruz.
Antepfıstığı mevsimi, el arabaları tepeleme dolu, ne şahane bir manzara...
Büyülü bir şehir bence Urfa.
Işığı, daracık sokakları ve taş evleri çok güzel.
Ama eski Urfa güzel, bu ülkede her şeyin yenisi betonlaşıyor, çarpıklaşıyor, rüküşleşiyor.
Eski Urfa’daki taş evlerden birine giriyoruz.
Burası taş işçiliğini öğrenen üniversiteli kızların eğitildiği atölye.
Sadece kızlar yok bu arada, erkekler de var, onlara da ayıp etmeyelim.
Hepsi Harran Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri. Altı aydır taş işçiliği eğitimi alıyorlar. Bu projenin başvuru sahibi Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası. Proje ortağı da Şanlıurfa Valiliği.
Ticaret ve Sanayi Odası’ndan Nihal Dörtkardeş anlatıyor: “Taş işçiliği Urfa Göbeklitepe’de başlamış! O kadar eski yani. Ama zaman içinde yok olmaya yüz tutmuş. Eski Urfa evlerinde genelde taş işçiliği görüyorsunuz, işlemeler, bezemeler, geometrik desenler... Ama yeni Urfa’da yok ne yazık ki. Sadece restore edilen yerlerde var. İşte ‘Gelecek Turizmde’nin desteğiyle, eli yatkın genç nesilden insanlarla bu işi sürdürmek ve bu mesleğin ölmemesini sağlamak istiyoruz...”
Nihal Hanım heyecanla anlatmaya devam ediyor:
“Urfa tarihçisi Cihat Kürkçüoğlu ile inşaatlarda, kapılarda, hediyelik eşyalarda kullanılabilecek Urfa desenleri ve motifleri üzerine çalışıyoruz. Hayalimiz eski Urfa ve Urfa’yı bir sentezde birleştirebilecek motifler yaratmak. Yeni şehirde de kullanmak istiyoruz bunları ki şehrin kimliği çıksın ortaya. Çünkü Urfa taşı, buraya has bir taş. Sonrasında girişimcilik eğitimi de vereceğiz. Bu işi yapmak isteyenler var. Ama taş ustalarının bir dernekleri yok. Olsun istiyoruz. Yeni bir atölye kuruyoruz. Gelen turistler de çalışmalara katılabilecek. Bizim burada turistlerin deneyim yaşayabilecekleri bir şey yoktu. Artık var. Şu anki trendlerden biri. Kendi hediyeni kendin yap. Gelip bizim atölyede taşla bir şeyler yapabilirler...”
Atölyeden ayrılıyoruz.
İstikamet, Göbeklitepe.
Benim daha önce görme fırsatım olmamıştı.
Var ya, az bile anlatmışlar!
Biliyorsunuz, dünyanın en eski tapınağı var orada. İnsanın aklı duruyor 12 bin yıl öncesini düşününce. Dünyada eşi benzeri yok. “Âdem ile Havva’nın yaşadığı yer” diyenler var. Cennet Bahçeleri’nin burası olduğu söyleniyor. Dünyada kıyaslanabilecek diğer tapınaklarla arasında 5 bin yıl var.
Ve tesadüfen bulunuyor.
1963’te bir yüzey araştırması sırasında tespit ediliyor. Ama o ilk tespitte çok önemli bir yer olduğu anlaşılmıyor. Sonradan hayatını oraya vakfeden Alman arkeolog Klaus Schmidt buranın çok önemli bir yer olduğunu keşfediyor.
Ve kazı başlıyor.
Tapınaklar çıkmaya başlayınca da, neolitik çağın önemli bir dini merkezi olduğu anlaşılıyor.
Bu da neolitik insanla ilgili tüm bilinenleri değiştiriyor.
Göbeklitepe’nin keşfinden önce, o dönemin insanlarının çok daha basit varlıklar olduğu düşünülüyor.
Meğer öyle değillermiş.
Sonsuzluğun ortasında bir tepeye, 15 ton ağırlığında taşları 400 metre hareket ettirip, t şekilde oturtmuşlar.
Nasıl yaptıkları hâlâ sır.

Mutlaka Urfa’ya gidin

Nasıl bir teknik kullandıklarıyla ilgili kimsenin bir bilgisi yok. Çünkü demir henüz keşfedilmemiş o dönemde, makara ve kalas kullandıkları tahmin ediliyor ama hâlâ her şey gizemli. Bölgeyi terk ederken de o anıtsal yapıların üstünü örtüp gitmişler. Bugüne kadar korunabilmesi de o sayede...
Oradan çıktık, hızımızı alamadık, Urfa’da geçen mayısta açılan müzeye gittik.
Müthişti.
Üzücü yanı in cin top oynuyordu.
Şanlıurfa’ya 2014 Temmuz’da 70 bin turist gelirken bu sene 34 bine düşmüş. Sıkıntı terör korkusu. Ve şehrin Suriye sınırına yakın olması. Yurtdışı turların hepsi iptal. Oysa olağanüstü bir müze ve mistik bir şehir.
Üstelik terör merör de yok.
İlk fırsatta Urfa’ya gidin, önce Göbeklitepe’yi, sonra o güzelim müzeyi gezin, sonra da o taş atölyelerine gidin, pişman olmayacaksınız...
Bütün Urfalılara da benden selam
söyleyin!