Arabanın Hızı Çok Yüksek
Hız haddi aşmak, aynı zamanda sonucuna katlanmaktır. Günümüz geçmiyor ki, hızdan dolayı trafik kazaları olmasın canlar devrilmesin sakatlar kalmasın. Bir anlık hırs, hız, uğruna maddi ve manevi zararlar meydana gelmesin. Demek ki hızlar can alır, yaralar ve sakat bırakmakla birlikte maddi hasarlar da olur. Her araç çeşidinin belirli bir hız limiti vardır. Trafik kural kaideleri vardır, uyulursa kazalar asgariye iner. Yavaş, orta, son hız araçlar için belirlenmiş limitlerdir. Bu hız benzetmesi ile biraz siyasete dokunmak istiyorum. 7 Haziran seçimleri yaklaşıyor. Tüm siyasi partiler ve aday adayları son hızla çalışmalarını sürdürüyorlar. Siyasette görünen hız çok yüksek, Korkarım bu hızla siyaset ya takla atacak yâda bir yere toslayacak. Siyasette, Sadakat, edep, liyakat, vefa, samimiyet, erdemlik, yumuşaklık ve orta hız, siyasetin ilkeleri olmalıdır. Toplum fertleri şaşkın son hızla anlatılanlar kafa karıştırıyor. Hürriyetlerinde kendine göre kuralları olmalıdır. Kandil, HDP, İmralı ve iktidar arasında barış projeleri anlatılıyor. Bu barış süreci siyaset üstü Milli mutabakat olması gerekirken, maalesef bazı kötü niyetli maşalar tarafından siyasete malzeme yapılmaya çalışılıyor.
Bu da kural tanımayan siyasetin yüksek hızından kaynaklanıyor. Senelerdir arzuladığımız barış mimarlarını desteklemek gerekirken, siyaset havası ile barış güvercini geçinen parti liderleri söylemlerine dikkat etmek zorundalar. Yoksa barış süreci tekrar tıkanır. Hele barış sürecini tamamlayın ondan sonra başkanlık sistemini konuşun. Yine bir parti lideri, Cumhurbaşkanına biz olduğumuz müddetçe seni başkan yapmayacağız diyor. Bu hızlı siyasetin ham ifadesidir. Bu söylemin Barışa ne katkısı olacak düşündürücüdür. Sayın Cumhurbaşkanı da bir konuşmasında, Kürt sorunu yok, diye bir laf etti, akabinde sistem tarafından başkaları gibi Kürtlerinde bazı hakları gasp edildi, biz bu hakları vermeye çalışıyoruz demekle biraz kafa karışıklığını gidermiş oldu. Sayın Cumhurbaşkanının barış samimiyetinden zerre kadar şüphe edilmemesi gerek. Bu söylemlerde hızdan kaynaklanan arızalardır, diye düşünüyorum.
Bana göre barış sürecinin iki boyutu var. Biri maddi, diğeri de manevidir. İkisi birleşirse sorunlarda son hız alınabilir, 21 Mart Nevroz kutlamaları oldu, merkez Diyarbakırdı söylemler, etkinlikler, yaşayışlar kutlamalar iyiydi, İmralı mesajı ise barış mesajları ve silahsızlanmaya yönelikti. Tabiri caiz ise mesajda acil barış aranıyordu. Lakin kutlamalarda bazı hareketler hiç Kürtlerle bağdaşmıyor, uyuşmuyordu. Neye hizmet ediliyor? Kafa karıştırıcı. İç ve dış isteklilerin aşırı hız tufanı diyebiliriz. Bu kutlama, bu halk, temeli atılan fabrikalar için toplansaydı, açılışı yapılsaydı, barışın panzehiri olmazımıydı? Bazıları biz zulme karşıyız diyorlar. İslam coğrafyasında olanlar zülüm değil mi? Niçin kimse bahsetmedi, dünyaya haykırmadı, sadece Kobani de olanlar dillendirildi. Şahısları put edinmekle bir yere varılmaz, bir asırdan fazladır ümmet fertleri putlarla uğraşıyor ve bir türlü üstesinden gelemiyor.
TEKRAR YENİ CANLI PUTLAR MI İCAT EDİLMEK İSTENİYOR? Türk, ne mutlu Türküm Diyene dediği için ırkçı oluyor. Kürt, ne mutlu kürdüm dediği için oda ırkçı olmuyor mu? Ne Türkçülük nede Kürtçülük ikisi de Kürtlerin ayakları altındadır. Var olsun İslam kardeşliği, İslama göre putların ölüsü de dirisi de toplum fertleri için köleliktir. Birinden kurtulup, diğerini tapınak edinmek şirktir. Bir toplumun önderleri olabilir. Mühim olan o önderlerin iyi yönde projelerini almak, mücadelesini vermek, uygulamaya koymaktır. Barış sürecinin mayası, çözümü dört şeye bağlıdır. Donanımlı Dindar genç, İslami değerlerini yitirmemiş sağlam aile, cehalet hızını kesecek din freni kaliteli toplum. Bu toplumun yönetilmesinde, inançlarla barışık yönetim şekli, bunun dışında dar, kısa, uzun elbiseler dikip giydirerek hiçbir netice vermeyecektir.
Siyasette aşırı hız var, ideolojilerde çok aşırı hız var. Bu hızın bir an evvel düşürülmesi lazım. Yoksa bütün emekler boşa gider.18 Martta da Çanakkale şehitlerini rahmetle, minnetle andık. Çanakkale neslini anmak, kale almak abdestli olmayı gerektirir. Çanakkale, bizi biz yapan şuurdur, bağımsızlıktır, dine bağlılıktır, vatan, din, namus için şehit olma fedakârlığıdır. Düşmana karşı ümmetin birliği ve direnişidir. Ne oldu bize? Bir asır sonra neden aynı ruhumuzu kayıp ettik? Çanakkale savaşında 21 yaşında bir tıp öğrencisi okulunu bırakarak savaşa katılıyor, vatanım için bende şehit olacağım diyor. Oysa bugünün üniversite gençliği gününü sevgililerle, topla, tüketim çılgınlığı ile geçiriyor, uyuşturucu ile uyuşuk ecdadından ve geçmişinden haberi yok. Demek ki cehalette de çok hızlı yürüdük, nesli böyle ihmal ettik. Bugün acısını çekiyoruz. Sebepler araştırılmıyor.
Hızı çok yüksek insan tipini istemiyorsak, frene basmamız lazım, yoksa toplum olarak devrilmeye, zarar görmeye mahkûm oluruz. Reçete belli, doktor belli ne acıdır ki, tedaviler yanlış, Bu toplumda tarikatlar var, nazara alınmalı, Camiler var hesaba katılmalı toplum önderleri geçinenler veya gösterilenler illa ki kravatlı olması şartı aranmamalı. Toplum ne çekti ise bu kravatlı ve çift diplomalılardan çekti. Devlet hazinesini soyanlar tarikatlar mı? İhaleye fesat karıştıranlar, ırkçılık yapanlar Cami İmamları mı? Karsını boğazlayanlar, cadde ortasında eşini kurşunlayanlar bu katillere ceza bile vermeyenler medreseler mi? Siyaset hızından bunları kimse görmüyor. Bir an önce normal hızdaki siyaseti görmek dileklerimle