Anılar

Anılar

Viran olmuş köyümün cennet bağları,
Keklik ötmez olmuş yüce dağında.
O şimdi özlüyor geçmiş çağları,
Köyüm kıvranıyor cehl kıskacında.


Köyün yokuşunda dermansız dizler,
Evler yıkık dökük, hep harabezar.
Anılardan tek tük kalmışsa izler,
Çağırır: Her yerde bir harabe var.


Köyün etrafında birçok kabristan,
Mazide onlar buluşurlardı.
Şimdi lâl kesilmiş tüm mezaristan,
Eskiden onlar konuşurlardı.


Bahçeler kurumuş, tarlaya dönmüş,
Çalılar istila etmiş bağları.
Köyü terk edenler sılaya gelmiş,
Küçülmüş gördüler ulu dağları.


Dağları çökmüş, küçülmüş gibi,
Sanki kuş bakışı bakıyorum ben.
Kavaklar, cevizler süzülmüş gibi,
Birçok anıyı görmüyorum ben.


Köyün tarihi camisi üzgün,
Namaz âşıklarını çokça özlüyor.
Göğe yükselen minare düzgün,
Namaz için gelenleri gözlüyor.

 
Çokça gür akardı, tatlı deresi.
Pınarın suyu bir yudum ak süt.
Bir soran olsa da: Bura neresi?
Şimdi içmeye de su artık çok kıt.


Köyün yollarında dikenler olsa,
Yüzüstü sürünüp gidesim gelir.
Evleri üst üstte yıkılmış olsa,
Tünekten bahçeye inesim gelir.


Kil Dağı'nın ah; çıksam başına!
Oradan Kıble'ye doyunca baksam,
Sürsem ellerimi dağına, taşına,
Taşları meçhule doyunca atsam.


Dostlarım! Köyümü bana sormayın.
Gitmemek özlemi içim yakıyor.
Anılar! Saldırıp beni yormayın.
Köyümü görünce içim yanıyor.

                           (6 Eylül 2008)