Altan, Erdoğan'ı Ertuğrul Özkök'le vurdu!

Taraf ile Başbakan Erdoğan arasındaki Uludere kavgası tüm hızıyla sürüyor. Dün manşetten Erdoğan'ı hedef alan Taraf'ın Genel yayın Yönetmeni Ahmet Altan, bugünkü yazısını da Erdoğan'a ayırdı.

Altan, Erdoğan'ı Ertuğrul Özkök'le vurdu!
Taraf ile Başbakan Erdoğan arasındaki Uludere kavgası tüm hızıyla sürüyor. Dün manşetten Erdoğan'ı hedef alan Taraf'ın Genel yayın Yönetmeni Ahmet Altan, bugünkü yazısını da Erdoğan'a ayırdı. Altan Erdoğan'ı bugün de Ertuğrul Özkök'ün dünkü yazısı üzerinden vurdu.
Ertuğrul Özkök dünkü yazısının başlığında “Sayın Başbakan, sizden beklediğimiz duruş budur” diye yazdığına dikkat çeken Altan, "Tayyip Erdoğan siyasi serüvenine, sonunda Özkök’ün “beklediği duruşu” sergilemek için çıktıysa amacına ulaşmış demektir." diyerek, Erdoğan'ı Ertuğrul Özkök ile aynı duruşta bulunmakla eleştirdi.
Altan yazısının devamında ise hem Erdoğan'a, hem de AK partili seçmene can alıcı sorular yöneltti.
İşte Ahmet Altan'ın o yazısı...
Beklenen duruş
Ertuğrul Özkök dünkü yazısının başlığında “Sayın Başbakan, sizden beklediğimiz duruş budur” diye yazmış.
Özkök, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Uludere faciasından sonraki duruşunu ve “orduya sahip” çıkışını övüyor.
Aslında buna eklenecek çok fazla bir şey yok.
Tayyip Erdoğan siyasi serüvenine, sonunda Özkök’ün “beklediği duruşu” sergilemek için çıktıysa amacına ulaşmış demektir.
Kendisini Ertuğrul Özkök’le aynı “duruşta” buluştuğu için kutlarız.
Biz onun başka bir amaç, başka bir “duruş” için yola çıktığını sanmıştık.
Biz sanıyorduk ki; “öldürülen çocuklarla” “öldüren generaller” arasında bir taraf tutması gerektiğinde, Başbakan kendi halkından, milletinden, köylüsünden, çocuğundan yana çıkacak, onlara taraf olacak.
Biz sanıyorduk ki; “35 Türk askeri” öldürüldüğünde ne hissediyorsa “35 yoksul Kürt köylüsü” öldürüldüğünde de öyle hissedecek.
Biz sanıyorduk ki; bu halkın insanları kurban olduğunda, Başbakan onları öldürenlerden hesap sormak için kükreyecek.
Biz sanıyorduk ki; Başbakan devleti şeffaf bir hale getirecek, değiştirecek, çağdaşlaştıracak.
Biz sanıyorduk ki; Başbakan bu ülkede eşitliğe, hakkaniyete, adalete dayalı bir düzen kurulması için mücadele edecek.
Biz sanıyorduk ki; otuz beş çocuk öldürüldüğünde Genelkurmay Başkanı’na “hassasiyetinden ötürü” teşekkür etmeyecek.
Biz sanıyorduk ki; Başbakan böyle korkunç bir olayda devletin kurbanı olan insanların ailelerinden samimiyetle özür dileyecek.
Biz sanıyorduk ki; Başbakan, insanı devletten daha çok sevecek.
Biz sanıyorduk ki; Başbakan, insanı devlete karşı savunacak.
Biz öyle sanıyorduk.
Herhalde, Başbakan’ın çok övündüğü “yüzde elli oyu” kendisine verenlerin çoğu da öyle sanıyordu.
Bilmiyorum, Başbakan Erdoğan seçim meydanlarında açık yüreklilikle “ben altı ay sonra Ertuğrul Özkök’ün beklediği duruşu sergileyeceğim” deseydi aynı oranda oy alır mıydı.
Ya seçimlerde gerçek düşüncelerini sakladı ya da seçimlerden sonra “duruşunu” değiştirdi.
Çünkü öldürülenlerin ailelerinden bir özrü bile esirgeyen bu Başbakan ile “biz yaratılanı severiz yaratandan ötürü” diyen Başbakan “aynı duruşun” insanları değiller.
Askerle köylüyü ölüm karşısında birbirinden ayırıyorsan, birisi için duyduğun kederi öbürü için duymuyorsan, birisinin acısını içinde hissederken öbürünün ölümüyle ilgili açıklamaya devleti savunarak başlıyorsan, “yaratılanlar” arasında bir ayırım yapıyorsun demektir.
Bu, gönül kırıcı, incitici, hakkaniyetsiz ve adaletsiz bir ayırımdır.
Bu, milletin bağrından çıkıp usul usul devletin koynuna giren bir duruşun sergilediği ayırımdır.
Aslında bunun işaretleri uzun zamandır vardı.
Erdoğan “devleti değiştirmek” vaadiyle geldi iktidara.
Bu eski devletle çok mücadele etti.
Önemli değişiklikler de yaptı.
Ama kendisini “devletin tek hâkimi” sanmaya başladığı andan itibaren devleti değiştirmeyi bırakıp kendisi devletleşmeye başladı.
Aslında bir tür sürrealist roman gibi bu macera, kendi halkına zulmeden düşmanıyla mücadele ederek hayatına başlayan bir genç adamın, romanın sonunda düşmanına benzemesini izliyoruz.
Ölenleri değil öldürenleri savunmaya çabalıyor, devletten hesap soracağına “devletini” aklamaya uğraşıyor.
Devletini koruyabilmek için bu çocukların nasıl öldürüldüğünü kendi halkından saklıyor.
Sanıyor ki böyle yaparsa devleti kazanacak, egemenliğini sürdürecek.
Devleti değiştirmekten bunun için vazgeçiyor, bu devletin hâkimi olabilmek için.
Hâlbuki onun temsilciğini yaptığı halkın meşru iktidarının yegâne yolu, bu devleti, hiç kimsenin tek başına hâkim olamayacağı demokratik bir devlet haline getirmektir.
Başbakan, “tek başına” devlete hâkim olma hayalini sürdürdüğü sürece halkından uzaklaşacak, devletle yakınlaşacak ve sonunda ikisini birden kaybedecek.
Özkök’ün “beklediği duruşu” sergileyen epeyce insan oldu bu ülkede, Başbakan’a o insanların siyasi sonlarına bir bakmasını öneririm.
Tabii bir de Erdoğan dışında kocaman bir AKP tabanı ve bu partiye oy veren milyonlarca insan var.
Onlara da sormak isterim:
Bu muydu istediğiniz, Başbakanınızın Özkök’ün beklediği duruşu sergilemesi miydi?
Eğer öyleyse, o “duruşu” çok önceden sergileyen 28 Şubatçıları, Demirelleri neden bıraktınız da AKP’ye geldiniz?