'Allah'ım Ali Bana Aşık Olsun'

'Allah'ım Ali Bana Aşık Olsun'

           

Başlık yazısını hatırladınız mı? Sanırım iki üç yıl önceydi Ş.Urfa'da yerel bir gazete haber yapmıştı. Ali isminde bir gence âşık olan bir kız aşkına karşılık bulamayınca çareyi türbelerde aramaya kalkar.

Bir türbe ziyareti sırasında genç kız tarafından ziyaret ettiği türbenin duvarına tebeşirle yazdığı dilek yazısıdır  Allah'ım ali bana âşık olsun.” ve buna benzer nice yazılar yine değişik yerlerde bulunan türbelerin yanında bulunan ağaçlara değişik renklerde bezlerin, eşarpların, nazar boncuklarının bağlandığı, cuma ve mübarek gecelerde yakılan mumlar dilekler, hastalıklardan kurtulma, kader açılması, şans getirme, v.s temenniler. Tabi bunların hepsi din dışı hareketler ve hurafedir. Bu istekler samimi olabilir ama Allah'tan isteneceğine sevap kazanayım derken bilerek veya bilmeyerek insanlar günah çukuruna düşmektedir.

http://balikligol.com/images/news/3593.jpg

Son zamanlarda sayıları her gün artan, dine zarar veren ve işi para için yapıp din düşmanlarının ekmeğine yağ süren, sahte şeyh, hoca, üfürükçü, cinci, muskacı, menfaat şebekeleri maddi kazanç için bütün sahtekârlıklarını ortaya koymaktalar. Şuurlu Müslümanların sözde şeyh, hoca, üfürükçü, muskacı, cinci, debbuzculara kanmamaları gerekmektedir. Sanılmasın ki burada tarikata gerçek şeyhe gerçek hocaya karşıyım. Gerçek olanlarına can kurban. Burada en büyük görev gerçek din adamlarına düşmektedir insanlara gerçek dini anlatmak, yaymak, hurafelerden arındırmak, görevleri olsa gerek. Çünkü âlimler peygamberlerin varisleridir. Sözü mal varisi değil, sünnetinin varisleridir. İslam'a yeni giren batılılar diyorlar ki; “İslam âlemini gezdim, İslam dini “Müsümanım” diye geçinenler gibi ise; bu din kabul edilmez. Ancak araştırarak gerçek dini bulduğum için mutluyum” diyorlar. Haklılık payı da var İslam toplumu her geçen gün yozlaşarak dinde olmayan şeyleri işlemekte dinmiş gibi yapışmaktalar. Bu gidişin sonu da ümmetten kopmadır. Nitekim “Ümmettin fesada uğradığı bir zamanda bir sünneti yerine getirene yüz şehit sevabı vardır” hadisini unutmamak lazım ve buna göre her Müslüman günlük yaşantısında yaptığı iş ve eyleminde sünnete uyup uymadığını kontrol etmelidir. Yoksa Allah muhafaza sonumuz helaktir. Her Müslüman da bulunması gereken üç şey olmalıdır ilim, amel, ihlâs. İlimle bilecek, amel ile yapacak, ihlâs ile teslim olacak.

Türbeler elbette ki ziyaret edilecektir ama adabına uygun olmalıdır. Örneğin türbede yatan kişileri, insanüstü varlıklar olarak görmek, onlardan medet umarak bir şeyler beklemek, iman açısından tehlikeli bir davranıştır. Öyle ki, bu davranış kul ile Allah arasına birilerini koyma veya daha da ötesi, kabirlerde yatanları hâşâ ilâh yerine koyma manasına gelir ki, bu da şirktir. Cenabı Hâk, büyük günahların en başında gelen şirki ise, asla bağışlamayacağını bildirmiştir. (Nisa Suresi, 48.ayet) Bu sebeple, bir kulun dua ederken dünyevî veya uhrevî isteklerini, türbede yatan kişinin direkt şahsından istemek yerine, onun hürmetine Allah Teâlâ'dan istemesi gerekir.

Her gün kıldığımız kırk rekât namazda: "Yalnız Sana ibâdet eder ve yalnız Sen'den yardım dileriz.” (Fatiha Suresi, 5.ayet) diye dua ederiz. Öyleyse bir isteğimizin gerçekleşmesini, hastalığımızın iyileşmesini veya bir engeli aşmayı murâd ediyorsak, her şeye gücü yeten Rabbimize yönelmeli, her şeyi O'ndan istemeli ve şirke götüren yollara asla itibar etmemeliyiz.

Kabir ziyaretlerini, dinî bir vecibe gibi telâkki etmek, kabrin etrafındaki demir ve taşları öpmek, üzerindeki örtülere yüz sürmek, kabirlere sarılıp yüksek sesle ağlamak, gürültü çıkarmak, türbelere veya orada yatanlara adak adamak, onlar adına kurban kesmek uygun değildir.

Kurban kesmek, bir ibadet olup sadece Allah adına yapılabilir. Allah rızası dışında başkası adına kesilen kurban caiz değildir. Halk arasında görülen bu tarz adak ve âdetlerin dinî bir dayanağı yoktur. Müminlerin bu tür bid'at ve hurafelerden şiddetle uzak durmaları gerekir.