ALİ B. EBÛ TÂLİB’İN, VALİLERİNE GÖNDREDİĞİ MEKTUPLAR

ALİ B. EBÛ TÂLİB’İN, VALİLERİNE GÖNDREDİĞİ MEKTUPLAR

Ali (r), sık sık valilerine mektup yazan bir halifeydi. Kuşkusuz mektuplar bazen taltif bazen de zecr ve tenkid içeriyordu. Çünkü Ali (r), “Bir kınayıcının kınamasından korkmayan” altın neslin son halifsiydi. Bugün size, onun mektuplarından bir demet sunuyorum:

Medine’deki valisi Sehl b. Huneyf’e şöyle bir mektup yazdı:

“Bana gelen habere göre Medine ehlinden bazı adamlar Mua’viye’nin yanına gidiyorlarmış. Bunlar için üzülme. Bu durum, dalalet olarak onlara yeter. Onların hidayetten ve haktan kaçışları, körlüğe ve cehalete sürüklenmeleri senin gönlüne hoş gelsin. Onlar ancak dünya ehlidirler ve dünyaya yöneliyorlar. Onlar, insanların hak yolda bir örneğe yöneldiklerini biliyorlar; fakat onlar servete doğru kaçtılar. Yazıklar olsun, onlara. Vallahi kabirlerdekiler çıkarıldığı, kalplerdekiler ortaya konulduğu, hasımlar bir araya geldikleri ve Allah kulları arasında hak ile hükmettiği zaman, insanlar ne yaptıklarını bilecekler. Mektubun bana geldi; yanıma gelmek için izin istiyorsun: İstediğin zaman gel. Allah seni ve bizi affetsin. Ve’s-selâm.”

Basra Abdullah b. Abbâs’a şöyle bir mektup yazdı:

“Mektubun bana geldi; Basra’dan çıkışımdan sonra Basra halkında gördüklerini anlatıyorsun. Kuşkusuz onlar, ya umdukları bir arzudan ötürü ya da korktukları bir cezadan ötürü orada bulunuyorlar. Onların arzu ettiklerine destek ol; adalet ve insaf ile onların korkularının düğümlerini çözmeye çalış. İn Şâellah.”

Ali (r), Medâin ve Cuhâ’daki valisi Sa’d b. Mesud es-Sakafî’ye şöyle bir mektup yazdı:

“Salât ve selamdan sonra bil ki: Sen Müslümanlara ganimetleri bol bol verdin; Rabbine itaat ettin; kötülüklerden uzak ve iffetli bir insanın yaptığı gibi imamına samimi davrandın. Kuşkusuz sana verilen emirleri güzelce yerine getirdin; hidayetine rıza gösterdin ve doğru yolda yürüdün. Allah seni af ve mağfiret etsin. Ve’s-Selâm.”

Amr b. Ebû Seleme’i Bahreyn’den azledip yerine Nu’mân b. İclân ez-Zerkî’yi tayin ettiğinde Amr’a şöyle yazmıştı:

“Kuşkusuz seni kötülemeden ve elinin altındakilerle seni suçlamadan Nu’mân b. İclân ez-Zerkî’yi Bahreyn’e tayin ettim. Ömrüme yemin olsun ki, sen yöneticiliği güzel yaptın ve emeneti yerine getirdin. Kınanmadan ve uçluluk hissine kapılmadan yanıma gel. Zira ben Şam’daki zalimlerin üzerine gitmek istiyorum. Benimle birlikte onların işine şahit olmanı istedim. Çünkü sen, dinin ayakta tutulması ve düşmana karşı cihad için kendisinden destek istenen birisin. Allah bizi ve seni, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştirenlerden aylesin

Nu’mân b. İclân’a da şöyle yazdı:

“Salât ve selamdan sonra bil ki: Emaneti yerine getiren, gizlide ve açıkta Allah’ın hakkını muhafaza eden, nefsini ve dinini hıyanetten uzak tutan bir kimse, Allah’ın, onun derecesini salihler içinde yükseltemeye ve iyilik yapanlara verilen en büyük sevabı ona vermeye layık bir kimsedir. Nefsini ve dinini hıyanetten uzak tutmayan bir kimse, bu dünyada nefsine zarar verir ve ahirette de onu azap içinde bırakır. Sen gizli hallerinde de açık hallerinde Allah’tan kork. Ahiretin konusunda gafillerden olma. Zira sen takva, iffet ve emanet sahibi bir aşirettensin. Bu yüzden, senin hakkında beslediğim hüsn-ü zanna layık ol. Ve’s-Selâm.”

Azerbeycan valisi el-Eşa’s b. Kays’a şunları yazdı:

“Nefsinde seni aldatan husus, Allah’ın sana bolca vermesidir. Sen hep onun verdiği rızkı yiyor ve onun verdiği nimetlerden istifade ediyorsun. Böylece güzel günlerin, bu dünya hayatında geçmiş oldu. Hemen yanında bulunan ganimet mallarını yükle ve gel. Sakın nefsin için bir yol bulmaya çalışma.”

Ali (r) Kesker’deki valisi Kudâme b. Iclân’a şöyle bir mektup yazdı:

“Salât ve selamdan sonra; yanında bulunan Allah’ın malını gönder. Çünkü onlar Müslümanların ganimetleridir. Sen, o mal konusunda Müslümanlardan herhangi birisinden daha fazla hak sahibi değilsin. Ey Ümmü Kudâme’nin oğlu! Kesker malının, babandan ve annenden miras almış gibi, senin için mubah olduğunu sanma ve yanımıza gelmek konusunda acele et; inşallah.”

Yine Ali (r) Yezîd b. Kays el-Erhabî’ye şöyle yazdı:

“Allah’ın takvasını sana tavsiye ediyor; sevabını yakman ve cihadını iptal etmen konusunda seni uyarıyorum. Zira Müslümanların malına hıyanet etmek, insanın sevabını yakan ve cihadını iptal eden günahlardandır. Bu yüzden rabbin olan Allah’tan kork.
"Allah’ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî âhiret yurdunu mâmur etmeye gayret göster, ama dünyadan da nasibini unutma! (ihtiyacına yetecek kadarını sakla). Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik yap; sakın ülkede nizamı bozma peşinde olma! Çünkü Allah bozguncuları sevmez." (Belazûri, Ensâb, II/386-388)