AKİLLER VE SÜREÇ
Çözüm sürecinin başlaması nedeni ile birçok gelişmeler oldu, oluyor. Bunlardan biride şüphesiz akil adamlar ve ya insanlardır. Kusursuz kararların alınması ve halkın genelinin görüşlerini sürece yansıtmak için oluşturulan bir komisyon. Türkiyenin her bölgesini gruplar halinde ziyaret ederek halkla görüşüp hem süreci anlatacaklar hem de halkın görüşlerini birinci ağızdan hükümete bildirecekler.
Hükümet ise yaklaşık otuz beş yıldır dış güçlerin eliyle kardeşi kardeşe düşman edip kan, gözyaşı, kargaşa Terör, çatışma, ayrışma ve geri kalmışlığa karşı barış ve birliği sağlamak, Türkiyeyi bölme çabalarını boşa çıkarmak için halkın fikirlerini sürece yansıtmak için akıllı insanlardan oluşturduğu Türkiye mozaiğinin bir örneğidir. Her ne kadar bu surece destek yerine köstek olan siyasi partiler olsa da, Allahın izni ile süreç başarı ile nihai sona erer, inşallah.
Anlamadığım siyasi partiler sorun çıkarmak için değil sorunları çözmek için kurulurlar fakat bazı partiler neden? Bu süreci baltalamaya çalışıyorlar ve mevcut hükümeti kıskanıyorlar. Bu durumdan şunu çıkarmak mümkün, demek ki madalyonun diğer yüzünde Türkiyede barış, refah istemiyorlar. Türkiyenin kalkınmasını bölgede belirleyici güç olmasını hiç istemiyorlar. Oysa seçim meydanlarında terör belasından kurtulmak için verilen sözler atılan nutuklar hepsi yalanmış ve halkı kandırmışlar.
Birileri asmaktan kesmekten nutuklar atarken, bir diğeri ise değişkenliği ile ne dediğini bilmez bir tavırla ortalığı karıştırmaktadır. Nihayetinde Silivri de sözde adalet istiyoruz diye, Milletvekillerinin öncülüğünde yoldaşları ile birlikte terör estirerek mahkeme basıp duruşmayı erteletmişlerdir. Böyle bir şey Türkiyede ilk kez yaşanıyor ve bu talihsiz olay tarihe kara leke olarak geçecektir. Hem barıştan söz ediyorlar hem de terör estiriyorlar. Pek de akil olmayan bu davranışlar bir an önce son bulur. Ama halk bunu görüyor unutmayacak ve gerekeni sandıkta yapacaktır. Umarım.
Osmanlı döneminde de akil insanlar oluşumuna benzer bir oluşum oluşturulmuş. İsmi de AHALİ-İ İSLAMİYYE 1895 yılında 400 İslam halkından kanaat önderlerinden oluşan bir sivil akil harekâtı oluşturulmuş ve güzel sonuçlar alınmış. Tek farkı onlar kendileri harekete geçip halkı birlik ve beraberliğe davet etmişler. Milli gazeteden aldığım önemli gördüğüm kısımları aynen aktarıyorum.
Bölgede cirit atan ajanlar Osmanlı zamanında da faaliyetteydi. İşte 118 yıl önceki reçete: TÜRK, KÜRT, ARAP YOK, İSLAM MİLLETİ VAR!
Türkiyenin bugün oluşturduğu 63 Akil Adama karşılık 1895 yılında Güneydoğuda 400 önde gelen isim toplanmıştı. Osmanlının son döneminde Fransız İhtilâlinin tetiklediği etnik milliyetçilik Güneydoğuda da yeşertilmeye çalışılıyordu. Avrupa kaynaklı bu ayrıştırma faaliyetlerine ise, Doğu ve Güneydoğuda yoğun faaliyet gösteren misyonerler eliyle bölgedeki etnik unsurlardan başta Ermenilerin taşkınlıklarına karşı, sonrasında da Osmanlı Halifesine ve ardından da Türk, Kürt, Arap diğer etnik kimlikleri ön plana çıkartıp, birbirine karşı kışkırtma çabalarına karşı Diyarbakırda toplanan 400 Akil Adam Ahali-i İslâm(İslam Halkı) vurgusuyla cevap verdi.
1895 yılındaki tarihi deklarasyonun söz konusu yıllardaki olaylarda bütün Güneydoğu insanının gerçek hissiyatına tercüman olmuştur. 400 önde gelen insanın, Türk, Kürt, Arap, Çeçen, Çerkez, Türkmen yerine, İslâm kardeşliği çerçevesinde kendilerini Ahali-i İslâmiyye olarak ifade etmeleri dikkat çekiyor. Deklarasyonun bir diğer önemli özelliği ise bugünkünün aksine, devletin veya mevcut iktidarın oluşturduğu bir liste olmayıp, tamamen sivil, bölgedeki yönetici, âlim ve önde gelen isimlerin dışarıdan bir etkiyle değil, tamamıyla kendi akıl ve inisiyatifleriyle bir araya gelmesi ve çözümlerini sunmuş olmalarıdır.
DİYARBAKIRDAN, SARAYA BAĞLILIK TELGRAFI HİLAFETTEN AYRILMAKTANSA, AİLEMİZİ VE KENDİMİZİ FEDA ETMEYİ YEĞLERİZ!
Bir başka paragrafta ise günümüz sorununa parmak basar nitelikte çok çarpıcı şu ifadeler yer alıyor: Bizi birbirimizden ayırmaya çalışan yabancıların maksadı en cesur ve fedakâr tabası (halkı) olan bu havali (yöredeki) ahali-i İslamiyesiyle (İslam Halkı ile) Hilafet-i Kübra arasındaki rabıta-i mukaddeseyi kırmaktır. (Yabancıların amacı, bölgenin en cesur vatandaşları olan bölgedeki İslam Halkları ile Büyük Hilafet arasındaki mukaddes bağı kırmaktır). Biz buna tahammül edemeyiz. Aba (Büyükler) vü ecdadımız gibi hilafetin ila-yi şan ü nüfusuna(Hilafetin yüce şan ve nüfuzuna) çalışmak ahas âmâlımızdır (ana gayemizdir). Bu yolda ölmek isteriz. Sükût etsek (sessiz kalsak) ecdadımızın lanetiyle ahlâfımızın tayib-i muhikini davet edeceğimiz muhakkaktır. Dünyanın her tarafında bulunan 150 milyonu mütecaviz (şimdiki 2 milyar İslam âlemi gibi) ehl-i iman enzar-i şefkat (şefkatle bakıp) ve ümidini bize atfetmiş bekliyor. Hayatımızı ve evlad-u ayalimizi (ailemizin bireylerini) vazifemiz yolunda feda etmekten çekinmeyeceğimize Cenab-ı Hak ile Resul-i Ekrem ve halife-i muhteremi Her Zerre-i Haki Ecdadımız ile başlayan telgrafının çarpıcı bazı cümleleri adeta 1895i değil, bugünü yansıtır nitelikte. Bu sürece, aklıselim ve barışı destekleyen bütün bireylerin her biri birer akil insan olması gerekir. Çünkü bize bizden başka dost olmaz bunu unutmayalım.
Bu arada 10 Nisan polis bayramını ve 11 Nisan Urfamızın kurtuluş günümüzü yürekten kutlarım. Sürecin halkımıza, devletimize ve bölgemize hayırlar getirmesi dileklerimle