AKŞENER’İN BAŞINA GELENLER

AKŞENER’İN BAŞINA GELENLER

Dış siyaset bizim milli varlığımız ve bekamızla ilgili olduğu için zaman zaman temas etmem gerektiğine inanıyorum. Özellikle sözde dostumuz olan Batılıların dalavereleri ve bizim aleyhimizde çevirdikleri dolaplar elbette bizi iç siyasetten daha fazla ilgilendiriyor. Fakat bu mübarek aylarda iç siyasetle ilgili yazı yazmayayım diyordum. Ne var ki, geçen gün bir dostumun anlattıkları beni hayli düşündürdü. Bir araya geldiğimizde kendisine şöyle bir soru sordum:  

Dostum, bu Meral Akşener’e ne oluyor Allah aşkına? Biz onu milliyetçi muhafazakâr, karakter sahibi bir kadın biliyorduk. Altılı masa kurulduğu günden beri her toplantıdan önce ve sonra, Kılıçdaroğlu’nu kast ederek, “Kazanmayacağı belli olan bir adayın arkasında durmam. HDP ile yan yana gelmemiz mümkün değildir, çünkü HDP eşittir PKK” diyordu. Sonra 6 Mart Perşembe günündeki altılı masa toplantısından sonra, baktık gerçekten sözüne sadık kalarak altılı masayı terk etti ve masa hakkında ağza alınmayacak sözler söyledi. Mesela “Kumar masası” dedi, “Ülke menfaatlerini kendi menfaatlerine feda ettiler” dedi. “Ben noter vazifesini gören bir masada kalamam” dedi. “Ben Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul etmedim, edemem, reddettim” dedi. Daha bunlar gibi başka şeyler de söyledi ve masayı terk etti. Biz de bu sözleri onun karakterli kişiliğine yakıştırdık doğrusu.

Ardından 96 saat sonra kadın, “İmamoğlu ve Yavaş’ın Cumhurbaşkanı yardımcıları olmaları şartıyla” Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul edeceğini söyleyerek altılı masaya geri döndü. Millet olarak şaştık kaldık. Üstelik cezaevinde olan Demirtaş’ın kendisine gönderdiği mektuptan memnun kalarak mektubu koynunda saklıyor. Mektubu benimsemiş olmalı ki, “HDP meşru bir partidir, kendisiyle görüşülebilir” demeye başladı. Yani teröristlerle görüşülebilir demek istiyor. Dostum bu nasıl bir iştir, dedim.

Dostum şöyle dedi:  Hocam, hani derler ya, “Siyasette 24. Saat çok uzun bir zamandır.” E, tabi 96 saat çok daha uzun bir zamandır. Bu saatler zarfında baş döndürücü görüşmeler ve telkinler ve belki tehditler yapıldı. Hatırlayın, ABD başkanı Biden ne demişti: “Bu kez Erdoğan’ı darbeyle değil demokratik yollardan ve muhalefetle işbirliği yaparak görevden uzaklaştıracağız” demişti. Bu beyanat muhalefet için talimat niteliğinde önemli bir taktikti. Zaten bizdeki muhalefet ABD ve AB’nin ajanları vasıtasıyla altılı masayı kurdular. Tabi fetöcü ajanları da unutmamak lazım. Hatırlayın, Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu defalarca ABD elçisini,  daha sonra ABD ve Avrupa başkentlerini ziyaret ettiler. Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyaretinde hamburger yediği iddia edilen kayıp 9 saatinden söz ediliyor. Acaba o dokuz saat içinde kimlerle görüştü? Neden Fetöcülerle görüşmüş olmasın?

Fakat altılı masayı kuranlar öteden beri, git-gel bir kişiliğe sahip olan Akşener’den endişe ediyorlardı. Ajanlar bunu bertaraf etmek için işi zamana bıraktılar ve Akşener’e çok büyük tavizler verileceğini vadettiler. Ama yine de Akşener partisinin milliyetçi damarından endişe ederek, kazanmayacağı belli olan bir adayla yola çıktıkları takdirde siyasi hayatlarının sona ereceğinden endişe ediyordu. Bu sebeple Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmeyerek rest çekti ve masayı terk etti. Fakat Üst akılın ajanları 96 saat zarfında kadına telkinde ve hatta tehditte bulunarak onu restinden vazgeçirip tükürdüğünü resmen ona yalattılar. Özellikle ABD ve AB’nin ajanları, Akşener’in HDP’ye olan saygısızlığından hiç memnun değillerdi. Bu konuda da ona bir ders vermişler ki, Demirtaş da ona dostluk elini uzatmış.

Peki, dostum, ajanlar Akşener’e ne gibi tehditler yapmış olabilirler? Dostum şöyle dedi:  

Hocam, Üst aklın ajanları, Cumhur ittifakının kazanmaması için MHP’yi mutlaka bölmek gerektiğini kararlaştırıp Akşener’e bu partiyi kurdurdular. Akşener her zaman Fetö ajanlarından ilham ve direktif alır. Kurulduğu günden beri onların aleyhinde en ufak bir söz söylediğini duydunuz mu? Malum, her siyasinin bir videosu fetöcuların elinde vardır. Deniz Baykal’ın, MHP milletvekillerinin ve diğerlerinin şantaj videolarını hatırlayın. Muhtemelen fetöcular Akşenr’i bir videoyla tehdit etmiş olabilirler. Bu da onun kimyasını bozmuş ve masaya geri dönmek zorunda kalmıştır. Böyle bir şey yoksa milliyetçi ve muhafazakâr bir tabana sahip olan ve halkın önünde” karakterli ve sözünün eri” imajını veren bir genel başkan, basit bir taviz almakla, hakaretler yağdırdığı bir masaya geri dönemez. Bu yüzden Akşener’in başına tahmin edilemeyecek kadar büyük işler gelmiştir. Yoksa Masadan kalktıktan üç gün sonra o feci moralsizlikle ve paramparça olmuş bir yüzle masaya geri dönemezdi.

Peki, dostum, Akşener’in masadan kalkışı ve geri dönüşü siyasette ne gibi kar veya zarara sebep olabilir?  

Dostum şöyle dedi: Hocam, Akşener’in masadan kalkışı ve geri dönüşü öncelikle kendi kişilik ve karakterini tahrip etti. Artık Akşener 6 Mart’tan önceki itibarını hiçbir zaman elde edemez. Partisi de eskiden olduğu gibi onun arkasında durmayacaktır. Kılıçdaroğlu’nun beklediği oy patlaması, İyi parti, Saadet partisi, Gelecek partisi ve Deva partisi açısından yaşanmayacaktır. Hele hele dinini dünyaya satan Saadet Partisi için hiç yaşanmayacaktır. Halkımız da, at pazarlığı gibi pazarlıkçı bir birlikteliğe asla güvenmeyecektir.

Dostuma katılıyorum.