Ai lesinin dilinden; Erbakan
Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın oğlu ve Saadet Partisi GİK Üyesi Fatih Erbakan, kızları Zeynep Erbakan Baykoç ve Elif Erbakan Altınöz, damatları Prof. Dr. Faruk Baykoç ve Saadet Partisi Disiplin Kurulu Üyesi Mehmet Altınöz, gelini Beyza Erbakan, torunları Talha Baykoç, Enes Baykoç, Ahmet Yasir Baykoç, Hüdanur Baykoç, Hatice Altınöz Milli Görüş Lideri Erbakan'ın vefatı sonrası duygularını Millî Gazete'ye anlattı...
Can yoldaşlığından Cennet arkadaşlığına...
Milli Görüş Lideri ve 54. Hükümetin Başbakanı Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın yanında, hayat ortağı olan ve siyasi mücadelesi boyunca ona destek veren eşi merhum Hatice Nermin Erbakan'ın ayrı bir vardı. TOBB'da çalışırken tanışan ve 1967 yılında evlenen Necmettin ve Nermin Erbakan 38 yıl boyunca hayattaki her zorluğu birlikte sırtlandı. Nermin Erbakan, Necmettin Erbakan'ın zorlu siyasi hayatına en büyük desteği verdi. Erbakan'ın 12 Eylül döneminde 1 yıl cezaevinde kaldığı dönemde de partilerinin kapatıldığı dönemlerde de tüm bunları metanetle karşıladı. Hem bir eş, hem bir dava arkadaşıydı. "Liderimiz" dediği eşi merhum Erbakan'ın üzerine titrerdi. Hem bir dünya liderine eşlik yaptı hem de ailenin bütün fertlerinin eğitimiyle yakından ilgilendi.
Nermin Erbakan, 23 Ekim 2005'te bir Ramazan günü vefat etti. Necmettin Erbakan, kalp rahatsızlığı olan Nermin Erbakan'ı, tedavisi sırasında son günlerinde hiç yalnız bırakmadı. Nermin Erbakan büyük bir kalabalığın katıldığı cenaze töreninin ardından Zeytinburnu Merkez Efendi Mezarlığı'nda aile kabristanında defnedilmişti. Nermin Hanım'ın vefatının ardından, "Kendisi tam bir hanımefendiydi. İnsan bazı şeylerin değerini kaybedince anlıyor. Aile çok mukaddes bir yapıdır. Özel bir sevgi halk eder Cenab-ı Allah. Aile ebedidir. Cennette de bir arada olacağız inşallah. Her İstanbul'a gittiğimde mezarını ziyaret ederim. Fatiha ve diğer duaları okurum" diyen Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan da, vefatının ardından Nermin hanımın yanına defnedildi.
Hayatta iken can yoldaşlığı yapan iki dost, inşallah Cennet'te de buluşacaklar...
Fatih Erbakan: Milli Görüş baki kalacak
Saadet Partisi GİK Üyesi ve oğlu Fatih Erbakan, Milli Görüş Lideri Erbakan'ın vefatı sonra duygularını Milli Gazete'ye şöyle anlattı:
Bütün İslam alemi, Türkiyemiz ve Milli Görüş camiası için çok üzüntü verici durum. Büyük bir acı yaşıyoruz. Bütün İslam aleminin, Milli Görüş camiasının ve milletimizin başı sağolsun.
Ancak bir yandan da, kendisi için ümitliyiz. Hakikaten hayatı boyunca her attığı adımı Allah rızası için atmış, her aldığı nefesi Allah rızası için almıştır.
Bu yaşına kadar hep istikamet üzerine, hep Allah rızası için çalışmış bir insan olarak onun vefatı, bir kurtuluş ve müjdedir.
100-150 senede bir gelir
İslam alemi için çok önemli bir insandı. Kendisi belki 100-150 senede gelecek bir şahsiyet. Yeri doldurulması çok zor. Siyasi ve bilimsel çalışmaları biliniyor. Fakat en yakınındaki insanlardan birisi olarak, bugün ahlakını, insani özelliklerini, normal özel yaşantısına şahit olduğum için her haliyle gerçekten bize örnek olan bir insandı.
Çok şefkatli ve merhametliydi. Çok affediciydi. Bizim bile bazen sabredemediğimiz ve inanamadığımız şekilde affedici bir yapısı vardı.
Çok affediciydi
Tabi affetmek çok güzel bir haslet. O, kendisine kötülük yapanları, ihanet edenleri ve kendisi için kötü konuşan insanları affeder ve onların bile iyiliğini isterdi. Bu bir insan için mükemmel bir durum. Herkese nasip olacak bir şey değil.
Allah kendisinden razı olsun. Ayrıca siyasi kişiliği ve hayatıyla ilgili çok şey söylendi. Onlar zaten malum.
Çok mükemmeliyetçi bir insandı. Siyasi konularda ve her konuda, işini mükemmel yapmak isterdi. Yarım bırakmazdı.
Çok çalışkan bir insandı. O yüzden de siyasi yaşamında azimle, gayretle çalışmalar yaptı ve çok da başarılar elde etti.
İnsanları çok severdi. Gerçekten insanlığa hayatını adamıştı.
Müslüman olsun olmasın herkesin iyiliğini, saadetini isteyen, onlar için mücadele eden bir insandı.
En yakınında birisi olarak, gerçekten Afrika'da açlık çeken çocukların acısını bile yürekten hissettiğine şahidim. Allah da bunu biliyor zaten.
Dünyanın dört bir tarafında, fakirlik, açlık ve zulüm altında olan insanların acısını hep yaşardı.Hastane odasında bile insanlık için çalıştı
Ve bunların, kurtarılması için mücadele etmişti. Aynen ecdadımız Osmanlı Devleti'nin yaptığı gibi. Bütün dünyadaki haksızlıkların, ortadan kaldırılması, acı çeken tüm insanların kurtarılması için çalıştı. Ve onların acısını hep samimi olarak içinde hissetti.
Zaten bu yaşında hastane odasında yatağında siyasi çalışmalarına devam etmesi, teşkilat çalışmalarını takip etmesi, bu düşüncesinin bir göstergesi ve ispatıdır.
Üzerinde önemle durulması gereken başka bir nokta ise, Milli Görüş baki kalacaktır. Milli Görüş hareketi kendisinin açtığı yolda, görüş ve prensiplerine bağlı bir şekilde devam edecektir yoluna.
Ve inşallah onun ideal, amaç ve hedefleri de gerçekleştirilecektir. Yeniden Büyük Türkiye olsun, Yeni Bir Dünya olsun. İnşallah bunu, Milli Görüşçüler olarak gerçekleştirmeyi bize nasip eder.
İnşallah bu yolda yürümeye devam edeceğiz.
Büyük bir miras ve vasiyet bıraktı. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi yükü bizim omuzlarımızda. İnşallah gerçekleştirmede Allah yardımcımız olur.
Allah rahmet eylesin. İnşallah bizi, onunla cennetinde buluştursun. Mekanı cennet olsun. Peygamber Efendimize komşu etsin. Başımız sağ olsun"
Zeynep Erbakan Baykoç:Hedeflerinden asla ödün vermedi
Babam, benim gözümde son derece mükemmel bir babaydı. Bir defa son derece toleranslıydı, anlayışlıydı. Kendisi hata yapmaz ama bizim yaptığımız hataları bile göz ardı eder hatta annemin bile bu konuda hassas davranabilmesine sebep olan bir kişiydi.
Devlet ve siyaset hizmetlerini yaparken, bize belki çok fazla zaman ayıramaz ama ayırdığı zamanlar da, mutlaka hem bizim istediğimiz şekilde geçmesine önem verir, mesela bir tatile gitmek istiyorsak, oraya götürebilmek için gereken zamanı ayarlamada elinden gelen gayreti gösterirdi. Hem de iyi yönde yetişebilmemiz için, bize hep 2 cihanda da hayırlı birer evlat olmamız için ne şekilde hareket etmemiz gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunurdu.
Hem dünyada Allah'ın emirlerine uymak, başarılı birer öğrenci olabilmek, insanlarla iyi geçinebilmek, insanlara yardım etmekten kaçınmamak konusunda tavsiye ve önerilerde bulunurdu. Çünkü onlarla aynı zamanda, inşallah öbür tarafta cenneti de kazanacağımızı söylerdi.
Ömrünü geçirirken, öncelikle İslam'ın emirlerini kendisine ilke edindi. Bunu diğer insanlara da kazandırabilmenin en güzel yolunun siyasetle olacağını bildiği için, düşüncelerinden kesinlikle taviz vermeden, dışarıdan gelen çok zor hadiselere rağmen idealinden taviz vermeden, parti kurarak bu yolda çalıştı. Hedeflerinden, asla ödün vermedi. Çünkü onun hedefleri, hak yolu yani Allah'ın emirlerine dayalı bir idareyi gösteriyordu.
En çok etkilendiğim yönü, hastalığı sırasında dahi kalkıp, abdest alamamasına rağmen tuğla ile mest edip, bir vakit olsun namazını kaçırmamasıydı. Bu tabii normal hayatı sırasında da yaptığı bir özelliğiydi.
Bir de hastalığı sırasında, devamlı konuşmadığı sıralarda, diliyle "Lailaheillallah" demesiydi. İnsanlara kesinlikle talepleri her ne olursa olsun, kişi her kim olursa olsun zorda kalmadıkça "Hayır" demezdi.
Ahlaki açıdan insanlar arasında kesinlikle sınıf farkı gözetmezdi. İslami açıdan özellikle kullandığı şeylerin, İslami şartlara uyarak yıkanmış olmasına dikkat ederdi.
Ben rahatsızlanıp hastaneye yatmıştım. (Son sene olan bir hadise) Kendisi, gece çok geç saatte şehir dışından ayağının tozuyla gelip, beni hastanede ziyarete gelmişti. Diğer günler zaten her gün geliyordu da.
Elif Erbakan Altınöz: Dinlenmesini tavsiye eden doktora, verdiği etkileyici cevap!
Bütün ömrünü, Allah'ın rızasını kazanmaya ve insanlığın kurtuluşuna adamış bir insandı. Yaptığı tüm işlerde, attığı her adımda, hep Rıza-i İlahiye'ye uygunluğu esas almış, çalışmaları, ideali ve hedefi "Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya" üzerine olmuştur.
Böylesine İslam'a ve millete adanmış bir ömür süren kişi baba olarak da, bize hep bu hassasiyetleri hissettirmiştir.
Bizlere, evlatları olarak asla dünyalık bir yönlendirme yapmaz, nefsani hedefler koymazdı. Ömrümüz boyunca, yaşayacağımız her şeyde ahireti esas almamızı öğütlerdi.
Ne kadar yaşanırsa yaşansın, dünyada kim olunursa olunsun, sonuçta elde kalacak olanın sadece "amel defteri" olduğunu her fırsatta vurgulardı.
Geriye dönüp baktığımızda, O'nunla yaşanan her anın, söylediği her sözün, kişide ömrünün sonuna kadar iz bırakacak önemde olduğunu görüyorum.
Lüzumsuz ve malayani söylenmiş, tek bir cümlesini hatırlamıyorum.
Beni en çok etkileyen olay ise, son rahatsızlığından kısa bir süre önce, çalışmalarının çok yoğun olduğunu, temposunu biraz yavaşlatması gerektiğini tavsiye eden doktorlara; "hayat iman ve cihattır" diye cevap vermesiydi.
Bütün bunların yanı sıra, bir insan olarak da son derece nazik, kibar ve sakindi. Asla evde sesi yükseltmez, fevri davranmaz, dışarıda yaşadığı olumsuzlukları evine ve ailesine yansıtmazdı.
Yaşananların hepsinin, Allah'ın takdiri olduğuna inandığından, şahısları suçlamaz ve kimseye kırılmazdı.
Tüm kalbimizle, mekanının cennet olduğuna inanıyor, Cenab-ı Allah'tan bizleri cennetinde buluşturmasını niyaz ediyoruz.
Ömrümüzün sonuna kadar açmış olduğu yolda, "Milli Görüş"ün zaferi için çalışacağımıza söz veriyoruz.
Beyza Erbakan: Altınoluk'ta ev hapsinde, unutulmayacak bir an!
Babam, çok zeki, esprili, merhametli, cömert ve çok kibar bir beyefendiydi. Hiçbir zaman, kimse iin suizanda bulunmamış, her zaman ve her durumda iyi niyetle yaklaşmıştır.
Kendisine yapılan haksızlıklarda dahi, hiçbir zaman şikayet etmeyip, isyan etmemiştir.
Bütün ömrünü, Allah yolunda ve rızasında geçirmiş, daima milletinin iyiliği ve refahı için çalışmış bir liderdi.
Biz evlatlarına karşı, çok iyi bir baba ve kayınpederdi.
Hiçbir evladını diğerinden ayırmaz, her zaman adaletli davranırdı. Beni de kızlarından ayırmaz, onlarla bir tutardı.
Ve hepimizi, daima yanında görmeyi çok severdi.
Altınoluk'ta geçirdiği ev hapsi döneminde, eşimin doktora çalışmaları nedeniyle Ankara'da olması gereken zamanda, babamı yalnız bırakmamak için, Altınoluk'a yanına gittim ve bir müddet sadece Necmettin babam ve ben orada yalnız kaldık.
Daha sonra Eli ablamın Altınoluk'a gelmesiyle benim Ankara'ya eşimin yanına dönmem sözkonusu olunca, babam, "sen en zor zamanımda beni yalnız bırakmayıp, yanımda kaldın" diyerek duygulanıp ağlamıştı. Ve benim, O'nun yanından ayrılıp Ankara'ya gitmemi istememişti.
Bu olay, beni çok duygulandırmış ve aynı zamanda aramızdaki sevgi ve muhabbetin ne kadar derin olduğunu gösterdiğinden çok da gururlandırmıştı. Bu anı, bende derin bir iz bırakmıştı.
Çünkü, babamın benim için duygulanıp, gözyaşı dökmesi beni çok etkilemişti.
Faruk Baykoç: Yepyeni bir dünya hedefi vardı
Kendisiyle yaklaşık 17 seneyi birlikte geçirdik Sayısız anımız var. Çok güzel hatıralarımız var. Kendisi çok yüksek ideallerin insanıydı. Bu ideallerin birçoğunu belki de gerçekleştiremedi.
Bir insan olarak, bir mümin olarak devamlı milletine hizmet etme yolunda oldu. Bu hizmetini de, fazlasıyla yaptığına inanıyorum.
Kendisinden ayrılmak hakikaten çok zor oldu. Cenab-ı Allah, inşallah ona vaad ettiği en güzel neticeleri verir. Duacıyız. Cenab-ı Allah öbür cihanda sevdikleri ile birlikte olmayı nasip etsin.
Bir insan olarak onu, sonsuz şefkatiyle, merhametiyle, eşsiz nezaketi ve kibarlığıyla tanıdım. Sevgi dolu bir insandı. Özellikle aile fertlerine karşı, hep sevgi dolu olmuştur. Kendisini hep bu yönleriyle tanıdım ve bu yönlerini hep özleyeceğim.
Bundan sonra büyük bir boşluk oluşacak. Çok özleyeceğiz. Ama biz tabiî ki inanan insanlarız. Dinimiz hep şunu söylemiştir: Her nefis, ölümü tadacaktır. Hepimiz, tabi bizi bekleyen sonuca doğru ilerliyoruz. Önemli olan, Allah'ın bizden razı olacağı bir kul haline gelmek ve ruhumuzu bu şekilde teslim etmektir.
Kurmak istediği yepyeni bir dünya, onun yokluğunda belki çok daha iyi anlaşılacak. İnsanlar onu hep yüksek idealleriyle onu anacaklar. İdealleri görmeyenler için de bir insan olarak mükemmel bir insandı. Çok merhametli ve çok çok iyi bir insandı. İnsanlar, bu iki özelliğiyle kendisini hatırlayacak.
Mehmet Altınöz: Öncelikle liderimizdi...
Öncelikle hepimizin, Saadet Partisi'nin ve bütün teşkilatların başı sağolsun. Tabi hala, inanmakta güçlük çekiyorum. Sanki biraz sonra yanına gidip, elini öpecek gibi hissediyorum. Çok şükür, Cenab-ı Allah'a sonsuz bir inancımız var. Cenab-ı Allah, tabiî ki sabrını da verecektir. Burada hocalarımız dualarının sonunda, ailesine sabır versin diyor. Bu duaların yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah tabi, bize sabırlar niyaz ediyor.
Bizim babamızdı ama öncelikle liderimizdi. Onun hareketinin bir dava olduğuna inanıyorduk. Babam, İslami hareketlerin lideriydi. Sadece Milli Görüş Lideri değildi. Dünyadaki bütün İslami hareketlere liderlik yapan, onlara yol gösteren bir insandı.
Son nefesine kadar çalıştı
Son nefesine kadar çalıştı. Hastanede sürekli toplantılar yaptı. Biz gittiğimiz zaman bize görevler veriyordu. Biz de onları elimizden geldiği kadar, yerine getirmeye çalışıyorduk. Babamı, son dakikaya kadar bilinci yerindeydi. Devamlı her gittiğimizde, şu iş ne oldu, bunu ne yaptınız diye soruyordu.
Ama bu işler maddi konulardaki, işler değildi. Teşkilatı çok önemsiyordu. Partinin ve teşkilatların durumuyla çok yakından ilgileniyor, onlara moral ve motivasyon veriyordu.
Sağolsun, başkanlık divanındaki büyüklerimiz ve kardeşlerimiz, kendisini sık sık ziyaret ediyorlardı. Mehmet Kahraman bey ile çok yakın ilişkisi vardı. Zaten her gün kendisine, 'Mehmet gel bakalım tekmilini ver' diyerek bilgileri alıyordu.
Babam, bize bildiğimiz manada, yani gayri mülkle, parayla, mal ve mülkle ilgili bir vasiyette bulunmamıştır. Davaya hizmet edilmesi konusunda çok hassastı. Rahmetli Annem de, bu konuda aynı hassasiyeti taşıyordu. Bu konuda ikisini hep takdir ediyorum. Bu davanın bir ferdi ve neferi olduğumuz için hep çalışmamızı tavsiye etmiştir.
Bize her zaman moral ve motivasyon vermiştir. Allah ondan razı olsun. Mekanı cennet olsun.
Bu davanın delisi olmak lazım sözünü duymuşsunuzdur. Gerçekten bu işin delisiydi. Yeni bir dünya kurulacaksa, bu Milli Görüş sayesinde olacaktır. Bize gösterdiği yolda olacaktır.
Hastanede hep 'İyiyim' derdi
Son hastalığından önce, kendisi gayet iyiydi. Sadece belinde omirliğindeki rahatsızlıktan dolayı yürüme problemi vardı. Haricinde çok şükür bir sorunu yoktu.
Tedavi altına alındıktan sonra, Hastane ortamının verdiği yorgunluğu bize hissettirmedi. Hatta hastanedeki kalp doktoru, her sabah viziteye geldiğinde, 'Hocam bugün nasılsınız' diye sorduğunda, 'Çok şükür, Elhamdülillah' cevabını veriyordu. O da, 'Hocam, bunca yıllık doktorum, sizin gibi bir hasta görmedim. Hiçbir şeyden şikayet etmiyorsunuz. Allah sizden razı olsun' diyordu.
Hiçbir zaman 'Benim şuram ağrıyor. Yorgunum' dememiştir. 'Mitinge gittim, gece saat 02.00'de geldim, yoruldum çocuklar. Kendimi halsiz hissediyorum. İzin verin dinleneceğim' dememiştir. Hiçbir zaman ağzından böyle bir şey duymamışızdır.
Neden iş dünyası değil siyaset?
Birebir sohbetlerimizde, kendisine 'Siz 30 yaşında Türkiye'nin en büyük motor fabrikasını kurmuşsunuz. Büyük bir yatırım. Eğer bu şekilde devam etseydiniz, şu anda Türkiye'deki en büyük sanayici aile siz olurdunuz' dediğimde, 'Evet ama bizim yaptığımız işler bundan çok daha önemli işlerdir. Biz yeni bir dünya kuracağız' demişti. Ardından Yaşabilir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya sloganını o gün bir kez daha hatırlatmıştı bana. İktidara geldikleri zaman D-8'lerin ne kadar büyük hamleler yaptıklarını anlatmıştı. Hatta şöyle bir ifade kullanmıştı; "Biz hiçbir şey yapmasak, iktidar olsak, sabah gidip makamımıza otursak, akşam evimize gelsek, biz bu ülkede yine bu ülkeyi Yaşanabilir bir Türkiye haline getiririz'.
Bunlar aslında atasözü halinde yazılıp, duvarlara asılması gereken sözler. Onu hep rahmetle anacağız. İnşallah yeni bir dünyayı bizler kuracağız.
TORUNLARININ DİLİNDEN ERBAKAN
Talha Baykoç: (16 yaşında) Bizi çok sevdiğini bakışlarından anlardım
Ben en büyük torunu olduğum için, dedemle en çok ben vakit geçirdim. Bu 16 yılın, en fazla 7-8 yılını hatırlayabiliyorum. Bu hatırladığım 7-8 yıl içinde, dedemi çok iyi bir dede olarak tanıdım. Bizi çok sevdiğini bakışlarından anlardım.
Tabi ben hatırlamıyorum. 1996 yılında Refah Partisi birinci parti olduğunda beni genel merkeze götürüp, benimle birlikte halkı selamlamış. Bu beni en çok etkileyen şeylerden biriydi.
Bize sık sık ziyaretlerde bulunurdu. Her geldiğinde, hepimize hediyeler, oyuncaklar, çikolatalar ayrıca evimize de çiçek getirirdi. Bence, en iyi dedelerden biriydi.
Dedemiz, bize çok tavsiyelerde bulunurdu. Bize ilk tavsiyeleri, derslerimiz konusunda hassas ve başarılı olmamızdı. Ayrıca yaşımız geldiğinde, bize namazlarımızı dikkat ve özenle kılmamız konusunda tavsiyelerde bulunurdu.
Arada bir, bizleri karşısına alıp, İslam dinini ve bu dinin yüceliğini anlatırdı. Anlattığı şeyleri şimdi çok daha iyi anlıyorum. Allah, O'ndan razı olsun.
Tabi bizim dedemiz bir dede, baba oluşunun yanı sıra bir liderdi. Ben dedemin en çok dinine ve inandığı davaya bağlılığını severdim. Asla vazgeçmeyecek, son nefesine kadar inandığını gerçekleştirmek için çalışacak biri olmasını çok takdir ediyorum ve imreniyorum.
İnşallah biz de, O'nun açtığı yolda pes etmeden tüm gücümüzle ve inancımızla devam ederiz.
Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.
Enes Baykoç (14 yaşında) Dedemle gurur duyuyorum
Dedem, bir insanın sahip olabileceği en güzel dedeydi. Yaptığı her işin, söylediği her sözün arkasında dururdu. Doğrusu, dedemle gurur duyuyorum. Yaşımızdan dolayı, bizle pek güncel işlerine yönelik konuşmalar yapmazdı.
Birbirinden güzel hediyeler alır, birbirinden güzel espriler yapardı. Kötü, üzgün günlerimizde daima yanımızda olur, acımızı paylaşırdı.
Dedemle, senelerdir birlikte yaşadım ve hiçbir zaman bana kızdığını, bağırdığını veya üzecek herhangi bir şey yaptığına şahit olmadım. Her zaman bizi hoşgörü ile karşılar, şefkatli davranırdı.
Bizden bol bol çalışmamızı ve seçtiğimiz yoldan dönmememizi isterdi. Seçeceğimiz yönü belirlememiz için, bize şöyle bir tavsiyede bulunurdu.
"İnsanoğluna verilen en büyük kabiliyet doğru ile yanlışı ayırt edebilmesidir. Siz de size verilen bu kabiliyeti kullanarak doğru yolu bulun. Sakın bir an için bile, nefsinize yenik düşüp bir hata yapmayın" derdi.
Her zaman, istediğimiz yolda yürümemizi arzu ederdi. Hiçbir zaman, sen büyüyünce şunu ol ya da bunu ol demezdi. Bu işi, bize bırakırdı. Bize, güvenirdi.
Ben onun hep kararlılığına ve millet sevgisine hayran kalırdım. Almanya'nın en iyi profesörlerinden biri olup, kendine çok rahat bir hayat kurabilirdi. Ama yapmadı ve bu çalışmalarının yurduna katkı sağlaması için ülkemize geri döndü ve Türkiye'nin rahatlığı için zorlu bir uğraşa girdi.
Kimisi onu desteklemez, kimisi destekler, kimisi seçtiği yöntemi yanlış bulurdu. Ama herkesin, ona saygı duyduğuna eminim. Cenazesi de, bunun en büyük göstergesidir. Onunla, gurur duyuyorum.
Allah rahmet eylesin, yeri cennet olsun. Hepimizi cennetinde beraber kılsın inşallah. Amin.
Hüdanur Baykoç (10 yaşında) Bana hep "Bilgisayar mühendisi ol" derdi
Her zaman çalışmasına rağmen, bize vakit ayırırdı. Ben dedemi çok iyi tanıdım. Hayatını cihat yoluna adamış bir insandı. Asla işini eve taşımazdı. Bizim yanımızda sadece bizimle ilgilenirdi. Çok özel bir insandı.
Herkesten farklıydı. İşin hep dördüncü boyutunu düşünürdü. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen namazını kılar, orucunu tutar ve onun için ne kadar zor olsa bile abdestini alırdı. Çok sade bir yaşamı vardı.
Hiçbir şeyin fazlasını istemez, azıyla yetinirdi. Herkes onu çok yanlış tanıdı. Dünyada eşi benzeri bulunmayacak insanlardandı. Çok sabırlıydı. Hiçbir zaman işinden sıkılmazdı.
Gerek anneannem olsun gerek biz olalım küçük bir sorunumuzda itina ile ilgilenirdi. Hiçbirimizin işini 15 dakika dahi geciktirmezdi.
Derslerimizle yakından ilgilenirdi. Fakat son hastane zamanlarında ona yarıyıl karnemi götürdüğümde kendi okuyamadı, benden okumamı rica etti. Ben okuduğumda çok memnun oldu. Bana hep "bilgisayar mühendisi ol" derdi. Hastaneye yatmadan önce ne zaman onun yanına gitsek; "Zeynep, Hüdanurun çayı nerede" diyordu. Uzun lafın kısası, onun tavsiyeleri benim için servetti. Derslerimiz nasıl diye sormayı ihmal etmezdi. Her şeyimizle yakından ilgilenirdi.
Genellikle kahvaltıda yanında bulunurduk. O kahvaltı ederken, bizim bir köşede oturmamıza gönlü razı gelmezdi. Bir gün yine böyle kahvaltı ederken, bize bir anısını anlattı:
İlkokul 5.sınıfta senin kadardık. Öğretmenimiz kesir problemleri yazın demişti. Ertesi gün, öğretmenimiz ödevleri kontrol ederken birine soruyor; 3 tane yapmış, bir ötekine soruyor, dört tane yapmış. Sıra dedeme gelince Necmettin sen kaç tane yaptın? Dedem; 150 hocam. Öğretmen: Sen bütün gece uyumadın mı? Hayır, sadece bir saatimi aldı.
Cici cici veya bıcı bıcı derdi. Bizim için harika bir dedeydi. Böyle bir şey hiç beklenmiyordu. Anneanneme kavuştu, mutlu oldu.
Ahmet Yasir Baykoç (9 yaşında) Bize İslam'ı öğretirdi
Çok iyi bir dedeydi. Bizi her zaman severdi. Ve hediyeler alırdı. Kedisi herkese iyilik etti. Ailesini ve yakınlarını çok severdi. Bize her zaman İslam'ı ve iyilikleri öğretmeye çalışırdı. Dedemizi, hepimiz çok severdik. Hepimiz, dedemizin vefat ettiğini duyunca çok üzüldük.
Her zaman beni güven altına almak isterdi. Aynı zamanda kardeşlerimi de.
İslamı bize de öğretirdi. Bizim hep iyi insanlar olmamızı isterdi. Parlak bir geleceğimiz, güzel bir hayatımız olsun isterdi.
Hep iyi insanlar, çalışkan insanlar olsun derdi. Dedemiz, bizimle o kadar çok ilgilenirdi ki, başka şeylere vakit bulamazdı. Dünyanın kıymetini çok iyi bilen bir insandı. Bize İslam ile ilgili milyonlarca bilgi verdi. Namaz kılmayı, Hacca gitmeyi, oruç tutmayı ve Kur'an okumayı hiç ihmal etmezdi.
Bana çok başarı ol derdi. Hiçbir zaman derslerini, okulunu ihmal etme derdi. Bizim başarılı olmamız için her şeyi yapardı. Bu yüzden çok iyi bir dedeydi.
İyi bir insan olmasını, bizlerle oturup her zaman vakit geçirmesini ve bize her zaman güzel tavsiyeler vermesini ve onun kişiliğini çok severdim. Allah rahmet eylesin. Çok iyi bir insandı. Mekanı cennet olsun.
Hatice Altınöz (9 yaşında) Onu çok çok çok çok severdim
Benimle çok iyi ilgilenirdi. Bana oyuncaklar alıp, hikayeler okurdu. Beni çok ama çok severdi. Ben de onu severdim.
Dedemiz, bize çok tavsiyede bulundu. Bize ilk tavsiyeleri, derslerde başarılı olmamız, kibar, dürüst, hoşgörülü, saygılı, sevgili olmamızdı.
Bana hikayeler okuması. Bize bir baba gibi davranması. Bizi çok sevmesi ve bana oyuncak almasına bayılırdım.
Ve onu çok çok çok çok çok çok ama çok severdim. İnşallah Allah, onu cennetine koyar.