AHMED HOCA VE HAAKU'L-YAKÎN

AHMED HOCA VE HAAKU'L-YAKÎN

 

Kur’an’da geçen üç deyim vardır. (علم اليقين) “İlme’l-Yakîn (عين اليقين) “Ayne’l-Yakîn,  ve (حق اليقين) “Hakka’l-Yakîn… Bunlardan ilk ikisi Tekâsur Suresinde [5-7], üçüncüsü de Vakiâ [95] ve el-Hakka [51] Suresinde yer almaktadır. İslam âlimleri her üç ayette geçen “Yakîn” kelimesi üzerinde durmuşlar.

Kelime itibariyle ve Kur’an’da çokça yer alması hasebiyle yakîn, “Kesin ve kuşkusuz şekilde inanmak”” manasındadır.  Bakara Sûresinin başında müminlerin vasıfları sayılırken (وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ)Ve onlar kesin olarak ahirete inanırlar” buyrulmuştur. Zâriyât Suresinde,(وَفِي الأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ) “Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır” buyrulmuştur. Yine Câsiye suresinde kâfirlerden söz ederken kâfirlerin, (وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ)Biz kesin olarak inanmıyoruz” dediklerini ifade ediyor. Kısaca “Yakîn” kelimesi imanın hakikati ve ruhu hükmündedir.

Ölüm de, inkar edilmeyen çıplak bir hakikatlerden olduğu için Kur’an’da  yer yer “Yakîn” olarak ifade edilmiştir. [Hicr Suresi, 99 ve Müdessir Suresi, 47].

İslam bilginleri yakinin üç derecesini anlatabilmek için balı örnek yapmışlar. Sen çevrendeki insanlardan bal diye, tadı çok güzel bir yiyecek işitsen ve bunun vücuda çok faydalı olduğunu öğrensen buna “İlme’l-Yakîn” denir. Sonra bu balı uzmanlardan ve doktorlardan sorsan; onlar da sana balın yüksek faydalarını ve insan vücudu için ne kadar gerekli mineraller taşıdığını atlatsalar ve balı bizzat sana gösterseler bu “Ayne’l-Yakîn” olur. Eğer kendin balı alsan ve bizzat yemeğe başlasan; tadını alsan ve bunun faydalarını görsen buna da “Hakka’l-Yakîn” denir.

Geçen gün sabah namazından sonra uyudum ve rüyamda Ağabeyim Ahmet YILMAZ Hoca’yı gördüm. Bir sohbet esnasında kendisine, “Hocam Kur’an’da geçen ilme’l-yakîn ve ayne’l-yakîn’i anlıyorum da, bir türlü “Hakka’l-Yakîn” kavramını anlayamıyorum. Bunu bana izah eder misin?” dedim. Ahmet hoca şöyle dedi:

“Bakınız; bunu bir misal ile size anlatayım:  Diyelim ki, sen bir adamın fakir olduğunu duydun; bu ilme’l-yakîn olur. Eğer bizzat o adamı eski ve yıpranmış elbiseler içinde görürsen bu ayne’l-yakîn olur. Eğer hal-hatırını sormak ve ona yardım etmek için adamı ziyaret edip evinin durumu ve halini müşahede etsen ve fakr-u zaruret içinde olduğunu görsen işte bu da hakka’l-yakîn olur.”

Ahmed Hoca’nın verdiği cevaptan hem tatmin oldum, hem de bal misalini değil de “Fakir insan” misalini vermekle bizi bir şeye irşat etmek istediğini düşündüm. Zira o Hakkal-yakîn bir âlemdedir. Görmediklerimizi, bilmediklerimizi ve fark edemediğimiz birçok meseleyi gören, bilen ve fark eden bir boyuttadır.

Avam tabakasının imanı genel olarak ilme’l-Yakîn mertebesindedir. İmanın derecesini yükseltmek, yani ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn derecelerine çıkartmak, kuşkusuz ihlâslı amele bağlıdır.  Ancak, (لوْ رُفِعَتِ الْغِطاَءُ ماَ زاَدَتْنِي يَقِيناً) “Eğer perde-i gayb açılsa yakinim ziyadeleşmeyecek” diyen imam Ali (r) ve benzerlerinin imanı her zaman hakka’l-yakîn mertebesindedir. Bu mertebeye her mümin ulaşabilir. Çünkü İman, görünmeyene [gabya] görmüş gibi inanmaktır.