Abdülkadir Selvi; Bu düpedüz savaş ilanı

MİT Müsteşarı Fidan ve yardımcılarının özel yetkili savcılarca ifadeye çagrılmasıyla başlayan ve 3 gündür devam eden kriz karşılıklı restleşmelerle sürüyor. Yeni Şafak yazarı Abdülkadir bu durumu 'savaş ilanı' olarak değerlendirdi.

Abdülkadir Selvi; Bu düpedüz savaş ilanı
MİT Müsteşarı Fidan ve yardımcılarının özel yetkili savcılarca ifadeye çagrılmasıyla başlayan ve 3 gündür devam eden kriz karşılıklı restleşmelerle sürüyor. Yeni Şafak yazarı Abdülkadir bu durumu 'savaş ilanı' olarak değerlendirdi.
Yazısında siyasi iradenin kendi iradesini ve demokratik açılımın yargılanmasına izin vermediğini kaydeden Selvi, hükümetin bu konuda geri adım atmayacağını yazdı.
"YAŞ krizlerini, HSYK'daki kavgaları hatta Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının istifa sürecini izlemiş birisi olarak, siyasi iradenin bu denli öfkeli olduğu bir ana tanıklık etmedim." diyen Selvi, yaşanan süreçte gelinen aşamayı da şöyle açıkladı;
"YAŞ krizlerini, HSYK'daki kavgaları hatta Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının istifa sürecini izlemiş birisi olarak, siyasi iradenin bu denli öfkeli olduğu bir ana tanıklık etmedim. Bu karar bir meydan okuma olarak görüldü. 'Bu ülkeyi seçilmişler mi yönetecek yoksa savcılar mı" denildiğine şahit oldum. İsrail'e "One Munite" çekmiş, Ergenekon'a, askere, muhtıralara boğun eğmemiş bir iktidar olarak, özel yetkili Cumhuriyet Savcılığına mı boyun eğeceğiz denildiğine tanık oldum."
İşte Yeni Şafak yazarı Selvi'nin o yazısı...
Savaş ilanı
Zamana karşı bir yarış yaşandı. Polislerin, MİT lojmanlarının kapısına dayandığı sırada Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yasa teklifi verildi.
Bir anlamda MİTciler, savcının elinden alındı.
Isparta Milletvekili Recep Özel imzasıyla Meclis'e sunulan teklif, Salı günü Adalet Komisyonu'nda görüşülecek, Perşembe günü ise yasalaşması bekleniyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 15 günlük inceleme süresi var. Lütfen dikkat edin, bu kez jet hızıyla onaylayacak Cumhurbaşkanı.
Ama savaş burada bitmedi. Hatta yeni başlıyor.
Çünkü hükümet ve Çankaya bunu, "Savaş ilanı" olarak algıladı.
Önce yasa teklifindeki birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Bu teklifle MİT Yasası'nın 26.maddesi ile ve CMK 250 ve 251. maddeleri arasındaki belirsizlik ortadan kaldırıldı. MİT Yasası'nı esas alan bir düzenleme yapıldı.
İkinci bir nokta ise, "Başbakan tarafından özel bir görev ifa etmek üzere görevlendirilenlerin görevini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı" ibaresi.
Bu düzenleme Oslo'daki görüşmeye Başbakan Erdoğan'ın talimatı üzerine Başbakanlık müsteşar yardımcısı sıfatıyla katılan Hakan Fidan'a yönelik özel bir düzenleme. Elbette ki Başbakan'ın talimatıyla bundan sonra bu tür riskli görevler üstlenecek olanlar için de bir güvence.
İki gündür ısrarla Hakan Fidan'ın AK Parti iktidarı için taşıdığı önemi anlatmak istiyorum.
Bu düzenlemenin üzerinde, sadece,"Made-İn Hakan Fidan" yazmıyor. Ama baştan aşağıya Hakan Fidan'la ilgili bir düzenleme.
Gerekli miydi? Gerekliydi. Eğer bu düzenleme yapılmasa, Başbakan iradesi paspas yapılmış olurdu. Hiçbir ciddi "Devlet" işinde kimseyi masaya oturtamazdınız, oturanın da inandırıcılığı olmazdı...
Hakan Fidan bu süreçten güçlenerek çıkıyor derken buna işaret etmek istemiştim.
Ayrıca siyasi irade kendi iradesini ve demokratik açılımın yargılanmasına izin vermiyor.
Peki daha geniş kapsamlı bir düzenleme gerekiyor mu? Asıl düzenlemenin ceza hukukunda yapılması gerekiyor.
Kıran kırana bir mücadele veriliyor.
Önce başa dönelim.
MİT yöneticilerinin ifade çağrılması Ankara'ya bomba gibi düşmüştü. Bunun iki sebebi vardı. Başbakan'ın çok güvenip MİT Müsteşarlığı'na getirdiği bir ismin, daha önce örneği görülmemiş bir şekilde gece yarısı ifadeye çağırılması. İkinci sebebi ise, demokratik açılımın sivil iradenin projesi olduğu biline biline, bu süreçte rol alan Emre Taner ve Afet Güneş'e karşı harekete geçilmesiydi. Bu doğrudan Başbakana yönelik bir tavır olarak algılandı. "Bunlar Başbakan'ı da tutuklatır" şeklinde değerlendirmeler yapıldı.
Ama Başbakan'ın sürece müdahale etmesine, Cumhurbaşkanı Gül'ün ağırlığını koymasına ve Devlet Başkanı olarak teamülleri zorlayarak Hakan Fidan'la ilgili açıklama yapmasına rağmen savcılığın yakalama kararı vermesi, gündeme atom bombası gibi düştü.
YAŞ krizlerini, HSYK'daki kavgaları hatta Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının istifa sürecini izlemiş birisi olarak, siyasi iradenin bu denli öfkeli olduğu bir ana tanıklık etmedim.
Bu karar bir meydan okuma olarak görüldü.
Bu düpedüz bir savaş ilanı olarak yorumlandı.
"Bu ülkeyi seçilmişler mi yönetecek yoksa savcılar mı" denildiğine şahit oldum.
İsrail'e "One Munite" çekmiş, Ergenekon'a, askere, muhtıralara boğun eğmemiş bir iktidar olarak, özel yetkili Cumhuriyet Savcılığına mı boyun eğeceğiz denildiğine tanık oldum.
Buna eklenecek başka bir cümle var mı?