28 Şubat'ın Zindanları Bile Hazırmış

Erbakan'ın koruması Fuat Sarıtaş, üst düzey askerlerin kendilerine "Mahzenleri darbede siviller gelir diye temizledik" dediğini anlattı.

28 Şubat'ın Zindanları Bile Hazırmış
ALİ KUŞ'un haberi:

23 Mayıs 1997'de dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'nın katıldığı, Kocaeli'deki Deniz Hava Üs Komutanlığı'ndaki gemi indirme töreninde yaşanan protokol krizi, Başbakan'ın koruma ekibinde yer alan Fuat Sarıtaş ve Vahap Kanıtoğlu için kâbusa dönüştü. Sarıtaş ve Kanıtoğlu hakkında Çevik Bir tarafından çıkarılan yakalama kararı ve sonrasında Gölcük Donanma Komutanlığı'ndaki Konca Askeri Cezaevi'nde geçen 2.5 ay, 28 Şubat dönemine dair bilinmeyenleri ortaya koydu.

28 Şubat sürecinde, Refahyol Hükümeti'nin 18 Haziran 1997'de istifasından kısa bir süre önce yaşanan olayda, Erbakan'ın koruma ekibindeki Fuat Sarıtaş ve Vahap Kanıtoğlu, isimleri protokol isim listesinde yer almasına rağmen bir binbaşı tarafından törene alınmadı. Kısa süren tartışmanın ardından Sarıtaş ve Kanıtoğlu, nizamiye kapısından ayrıldı. Refahyol'un istifasının ardından, Çevik Bir'in talimatıyla her iki isim hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Birkaç ay sonra teslim olan ikili, 12 Eylül'de sivillerin hapsedildiği Gölcük'teki Konca Askeri Cezaevi'ne konuldu. 2,5 ay tutuklu kaldıkları cezaevindeki günlerini Yeni Şafak'a anlatan Sarıtaş ve Kanıtoğlu, hapishanenin darbe için hazırlandığına şahit olduklarını söyledi. Sarıtaş. 'Askerler bize cezaevini darbe için hazırladıklarını söyledi' derken, Kanıtoğlu ise 'Cezaevinde 15-20 yıldır girilmeyen mahzenleri darbede siviller gelir diye temizlediler' diye konuştu.

CENAZEYE BASKIN

Refahyol Hükümeti'nin istifa ettirilmesinin ardından haklarında yakalama kararı çıkarıldığını anlatan Fuat Sarıtaş, 'Cezaevine girmemek için 3 ay kaçtım. Bu dönemde Erbakan'ın şoförü olan kardeşim Nihat, denizde hayatını kaybetti. Beni yakalamak için kardeşimin cenazesini Batı Çalışma Grubu'ndan askerler ve emniyet terörle mücadeleden polisler bastı. Cenazeden kaçtım. Mezarlığa gidemedim. Daha sonra terörle mücadeleden gelen polisler beni alamadıkları için sorguya çekildiler' diye konuştu.

İŞKENCE YAPMAYIN TESLİM OLAYIM

Sarıtaş, teslim olma sürecinde ise siyasi bağlantılarla Refahyol'un istifasının sonra kurulan Anasol-D Hükümeti'nin Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'ya ulaştıklarını belirterek, 'İşkence görmemek şartıyla o zamanki Oltan Sungurlu'dan teminat aldık. İşkence görmemek ve basın gelmemesi şartıyla teslim oldum. 12 Eylül'den sonra Gölcük Donanma Komutanlığı'nda yatan ilk siviller olduk' dedi.

Cezaevinde kimseyle konuşturulmadıklarını ve komutanların başlarına nöbetçi diktiğini ifade eden Sarıtaş, cezaevinin darbe için hazırlandığını gördüğünü ve komutanların da bunu kendilerine söylediğini belirterek, 'Alt katları gösterdiler. Alt katların darbe için hazırlandığı söylendi. Hatta oradaki komutan, 'Dua edin sizin için telefonlar geldi. Yoksa farklı olurdu' dedi' diye konuştu.

MAHZENLER SİVİLLER İÇİN

Vahap Kanıtoğlu da haklarındaki yakalama kararını televizyon haberlerinden öğrendiğini belirterek, "Evlerimizi, işyerlerimizi polis bastı. Sonra 'Zaten suçumuz yok' diye gidip teslim olduk. Gölcük Askeri Komutanlığı'nda tutukladılar' dedi. Donanma Komutanlığı'nın içindeki Konca Askeri Cezaevi'nde kaldıklarını anlatan Kanıtoğlu, şunları söyledi: 'Biz yatmadan birkaç ay önce, 15-20 yıldır açmadıkları mahzenleri bodrumları açıp temizlemişler, 'Darbe yapınca milleti oraya dolduracaklar' diye. Bunu bize askerler söyledi. Hazırlıklarını yapmışlardı. Bizim kaldığımız yer iyi değildi. 'Bizi neden aşağıya indirmiyorsunuz?' deyince, 'Merak etmeyin, öbürleri gelince siz aşağıya inersiniz' dediler.'

BİNBAŞI BÇG ÜYESİ ÇIKTI

Mahkeme sürecinde askeri hakim ve savcıların kendilerini 'kafalarına göre' yargıladığını ifade eden Kanıtoğlu, 'Bizi donanmaya almayan binbaşı kendi açıkladı. Batı Çalışma Grubu üyesiymiş' dedi. Çevik Bir, tutuklanınca konuşmaya karar verdiğini söyleyen Kanıtoğlu, 'Ceza almasını istiyorum'diye konuştu.

İşlem yapın yoksa...

28 Şubat sürecinde Refahyol'a karşı yürütülen kampanyanın en önemli örneklerinden biri olan protokol krizi, Erbakan'ın küçük düşürülmesi amacıyla psikolojik harekat operasyonuna dönüştürüldü. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, Sarıtaş ve Kanıtoğlu'nun yakalanması için İçişleri Bakanlığı'na ve Başbakanlık'a 'tehdit' ve 'uyarı' niteliğinde bir mektup yazdı. Mektupta,'İlgili personel hakkında ivedilikle işlem yapılmasını, aksi takdirde Genelkurmay Başkanlığı'nca doğrudan gerekli yasal işlemlere başlanacaktır" ifadelerine yer verildi. Olaylar tıpkı Bir'in istediği gibi gelişti.

1 NUMARA ÇEVİK BİR

Fuat Sarıtaş, askeri savcılığa teslim olmadan önce bir yakınının dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya ulaşıp ricacı olduğunu belirterek, şunları ifade etti: 'Birinci adam Erkaya, ikinci adam Çevik Bir' diyorlar. Hayır, birinci adam Çevik Bir'dir. İsmail Hakkı Karadayı'ya ulaştı bir ağabeyimiz. 'Bu adamları bıraksınlar' dedi. Karadayı'nın cevabı aynen şu: 'Çevik Bir'in talimatı var. Bu çocuklar gitsin, yatsın çıksınlar.'Bu durumda kim olur şimdi 1 numara?' Sarıtaş, cezaevinden çıktıktan sonra yaşadıklarını ise şöyle anlattı: 'İnşaatlarımızı fişlediler, 'Erbakan'ın koruması' diye. Maddi olarak giden gitti de, manevi olarak davacıyım Çevik Bir'den.'

İstesem 1 ay dans ettiririm

Fuat Sarıtaş, askeri mahkemedeki duruşmada avukatı Burhan Apaydın ile askeri hakim arasında yaşanan ilginç bir diyalogu anlattı. Apaydın'ın hakime, 'Bu adamları burada yargılamanız suçtur' dediğini anlatan Sarıtaş, hakimin ise 'Bırak yargılamayı, istesem bu adamları karşımda 1 ay dansettiririm, kralı da karışamaz' dediğini söyledi. Hapisteyken eski Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın ziyaret için gönderdiği adamların bile donanmadan içeri alınmadığını ifade eden Sarıtaş, şunları söyledi: '28 Şubat soruşturmasına müdahil olacağım. 'Davacı olmayacağız, hakkımızı öte dünyaya bırakıyoruz' diyenler var. Ne olursa olsun ben müdahil olacağım. İnşallah sonuna kadar giderler. Alınıp birkaç gün sonra bırakılırlarsa, bırakanlar vebal altına girerler. Başbakan'ı tebrik ediyorum. Tek yürekli onu gördüm. Sonuna kadar gidilmeli ve hesap sorulmalı.'

Yeni Şafak