17 ARALIK UNUTULMAMALI
Ne olmuştu, hatırlamaya çalışalım.
Esasen senaryonun biraz öncesine bakmak lazım. Şöyle ki:
1) 20 yıldır Batı ve Avrupa birliğinin etkin ülkeleri, İslamdan ve Müslümanların gelecekte oluşturacakları medeniyetten çok endişe ettiklerini, korktuklarını açıkça dile getiriyorlardı. Bu düşüncelerini kısaca İslamafobia adı altında insanlığa sundular. 2001de Nevyorkta ikiz kulelere yapılan saldırı kesinlikle, bu algıyı güçlendirmeye yönelik bir senaryo idi. Çünkü olayın hemen arkasından Ilımlı İslam projesi gündeme geldi. Bunun için diyalog gibi, İslam davetinin kaçınılmaz bir vasıtası fütursuzca kullanılıp amacından saptırılarak adileştirildi. Papanın elini öpmek, İsarilin penceresinden orta doğuya bakmak, kesinlikle ABDnin siyasetine uygun hareket edip onun sevmediklerini sevmemek sevdiklerine de saygı göstermek, dua ederken Allahım Sünni Müslümnalraı affet demek diyalog için gerekli olmamalıydı. Ama bunların tümü birileri tarafından yapıldı.
2) Amaç Türkiye, Mısır ve İranı hizaya getirmek olduğu için, Türkiye ile Mısır arasındaki samimi ilişkiler, Mursînin Ak Parti kongresinde konuşması ve Sayın Erdoğanın sürekli Mursîye ve onun Partisine destek olması Batıyı çok kızdırmıştı. Önce Türkiyeyi, sonra Mısırı halletmeliydiler. Bunun için Gezi olayları başlatıldı. Sanki ilk defa 13 ağacın yeri değiştiriliyormuş gibi bir kaşık suda fırtına kopardılar. Ama beceremediler.
3) Ardından Mısıra yöneldiler. Tahrir meydanında geziler(!) başlatıldı. Ve kısa zamanda Mursî bir darbe ile görevden uzaklaştırıldı. Demokrasi havarileri olan ABD ve AB ülkeleri general SİSİyi hem tebrik ettiler hem Mısırın tarihinde görülmemiş mali yardımlar yaptılar. Zira Sisi, İttihad-i İslama giden yola ağır bir taş koymuştu ve bu Batılıları çok sevindirmişti.
4) Gezide yıkamadıkları Türkiyeye çok farklı bit yoldan yaklaştılar. Bunun için önceden yedekte beklettikleri cemaati devreye soktular. Cemaat liderinin neden yıllar önce ABDye kaçtığını da böylece daha iyi anlamış olduk. Dershaneler meselesinde cemaatin tabanını da etkilemek için yaygara kopardılar. Milyonlarca sahte mesaj ve telgraflar Milli Eğitim Bakanlığına ve Başbakanlığa gönderildi. Halk galeyana gelmiştir intıbaı verilmek istendi. Ancak bütün bu yalanların farkına varan hükümetin kararlılığı, onları bir kez daha şaşırttı.
5) Bu kez son hamlelerini yapmaya hazırlandılar. Yıllardır devletin her kademesine, özellikle emniyete ve adliyeye yerleştirdikleri cemaate bağlı adamlarıyla operasyonlar yapmaya hazırlandılar. Önce tapeler hazırlandı ve hükümetin nasıl düşürüleceğinin senaryosu yazıldı. Bu senaryo 17 ve 25 Aralık günlerinde devreye sokuldu. Her şey hazırdı. Hatta Başbakan ve bakanları yüce divana sevk etmek için bile hazırlık yapılmıştı. Aslında Dönemin Başbakanı ifadesi bu metinleri şerheden bir deyimdir.
6) Düşünebiliyor musunuz? Eski bakan Çağlayanla ilgili olarak ifadeye çağrılan bir memur ifade verirken, Sayın Bakanım şöyle demişti Sayın Başbakan şöyle gibi ifadeler kullanınca, ifadeyi alan müdür, Bu adamlara sayın deme! Zaten dört-beş gün sonra alaşağı olacaklar. Ne sayın deyip duruyorsun! demiş. Bu ifadenin alındığı tarih 17 Aralıktan sonra ve 25 Aralıktan önceki bir tarihtir. Çünkü nihaî karar 25 Aralıkta verilecekti.
7) Maalesef ABD ve dünyanın 170 ülkesinde yuvalanan cemaatin algı oluşturma gücü ve operasyon yapma yeteneği o kadar güçlü ki, ister istemez Cumhurbaşkanı Üst akıl diye farklı bir güce işaret ediyor. Kimileri de bunu inkâr ediyor. Ben size bu üst aklın kimlerden oluştuğunu söyleyeyim:
Türkiyeyi hizaya getirmek isteyen, sanayisinin gelişmesini istemeyen, uçağını ve elektronik aygıtlarını yapmasını istemeyen, Kürt sorunu gibi sorunları çözmesini istemeyen, Türkiyenin Orta doğuya İsrail penceresinden bakmasını isteyen, kısacası büyük kalkınma hamlesine girmesini istemeyen ABD, İsrail ve Avrupa Birliğinin bazı ülkeleridir, üst akıl... Bunlar Ilımlı İslam projesinin sahipleri aynı zamanda
17 ve 25 Aralık darbesini yapanlar aslında çok erken davrandılar. Eğer biraz daha sabretselermiş, ülkeye daha büyük zararlar da vereceklermiş. Allah milletimizi korusun.